SULTAN IKINCI MURAD DÖNEMI
1404 Haziran'inda Amasya'da dünyaya gelen Murad, babasi Çelebi Sultan Mehmed (Birinci Mehmed)'in vefati üzerine daha 17 veya 18 yasinda bir delikanli iken Osmanli tahtina geçip idareyi eline almak zorunda kaldi. Ileride de temas edilip görülecegi gibi onun yönetimde bulundugu dönem, idarî, mülkî ve hukukî mekanizmanin istikrarli bir sekilde intizam ve ahenkle yürüyen bir devir olmustu. Bununla beraber hâlâ Timur âfetinden kalma ve islemekte bulunan bazi yaralarin bulunduguna isaret etmek gerekir.
Yas bakimindan çocukluktan henüz çikmis olan Ikinci Murad, hem savas sanatinda hem de siyasî deha ve anlayista çocukluktan çok uzakti. Gerçekten henüz on iki yaslarinda iken Seyh Bedreddin Mahmud isyaninin bastirilmasinda oynadigi önemli rol, babasi Çelebi Mehmed'in, oglunun yasina göre vaktinden önce tahta çikabilecegini ve buna lâyik olabilecegini sezdigi belirtilmektedir. Bunun için de hükümdar, oglunun, hükümdarlarin görmesi gereken egitimden geçirilmesini istemis, veliahdin savaslar ve iktidarin zorluklari ile karsilasmasini arzulamistir. Oglunun erken yaslarda tahta geçmesi, babasinin tasarilarina da uygun düsüyordu. Genç yasi, yakisikliligi, iliskilerindeki zerafet ve nezaket, gögüs gögüse olan savaslardaki mahareti, kendisinden daha yasli ve tecrübeli savasçilar ile bilhassa vasisi durumundaki Bâyezid Pasa ile yaptigi tartismalarda son derece yumusak basli davranmasi ve çocuksu görünüsüyle askerlerinin onu hem kalpten sevmeleri, hem de kudretine saygi göstermeleri, Ikinci Murad'i ordunun yegane hâkimi durumuna getirmisti. Babasinda görülen muntazam yüz hatlari, oldugu gibi ogluna da geçmisti. Onun manevî etkisine yakisikliligindan ileri gelmis bir tesir de eklenmisti. Velhasil, bir milletin, kendi basinda bulunan hükümdarda görmek istedigi, tabiatin taci olan yakisiklilik, bütünüyle Ikinci Murad'da toplanmisti.
Sehzade Murad, 1410 yilina kadar Amasya sarayinda kaldi. Sonra babasi Çelebi Mehmed ile Bursa'ya, 1413'te de Edirne'ye gitti. 12 yasina girince Rum vilayeti beyligi ile Amasya'ya geldi. Amasya, Tokat, Sivas, Çorum ve Osmancik bölgelerini içine alan Rum veya Danismendiye vilayeti, Osmanlilar'in dogu sinir vilayeti olup o dönemlerde fevkalâde bir önemi haiz idi. Bu yüzden Osmanli sultani, sarktaki gelismeleri çok dikkatle takip etmek zorunda idi. Çünkü burada, küçümsenmeyecek miktarda Türkmen ve Mogol göçebeleri vardi. Bunlari, merkezin kontrolü altinda tutabilmek pek kolay bir is degildi. Iste Çelebi Sultan Mehmed, büyük oglu Murad'i lalasi Yörgüç Bey ile bu mühim vilayetin basina gönderiyordu. Tayininden bir yil sonra Murad, idaresinde bulunan Amasya kuvvetleri ile Börklüce Mustafa isyanini bastirmak üzere Saruhan ve Izmir taraflarina hareket emrini almisti.
Babasi tarafindan, ileride hükümdar olabilecek sekilde yetistirilen Murad, babasinin ölüm haberini alinca Amasya ile Bursa'yi birbirine baglayan uzun yolu süratle asip Bursa'ya yetisir. Çelebi Sultan Mehmed'in ölümünden ancak o zaman haberdar olan Yeniçeriler, yeni sultani karsilamak üzere sehrin disina çikarlar. Yeniçeriler, onunla birlikte saraya kadar gelip huzurunda geçit resmini tamamladiktan sonra bagliliklarini bildirirler. Bursa'da, devlet ileri gelenleri ile yeniçeriler tarafindan kendisine bey'at edilen Murad Bey, babasinin cenazesini muhtesem bir törenle Yesil Cami yanindaki türbesine defn ettirip bir hafta yas tutulmasini emr eder. 25 Haziran 1421'de, babasinin ölümünden kirk gün sonra Osmanli tahtina geçip hükümdar olan Murad'a, Yildirim Bâyezid'in damadi Seyh Emir Buharî hazretleri kendi eliyle kiliç kusatip hükümdarligini ilan eder. Hükümdar olduktan sonra çevresinde bulunan beylikler ile politik bakimdan önemli olan Karaman, Germiyan, Mentese, Dulkadir, Isfendiyar beyleri ile Misir Sultani, Akkoyunlu ve Karakoyunlu emirleri, Hindistan hükümdari, Alman Imparatoru, Macar Krali Sigismond, Bizans Imparatoru ile Eflâk ve Bogdan Voyvodalari, Sirp ve Bosna Krallari, Mora Despotu ve Venedik Cumhuriyeti gibi devletlerin tamamina özel elçiler ile mektuplar gönderip kendisinin Osmanli tahtina geçip hükümdar oldugunu bildirir.
Tahta geçtigi sirada babasi gibi baris temayülünde oldugu anlasilan Sultan Ikinci Murad'in bu barisçi arzusu, özellikle Bizans tarafindan farkli bir anlayisla yorumlanacaktir. Bu sebeple Bizans, hemen hemen her zaman oldugu gibi, bu sefer de, saltanat degisikliginin meydana getirecegi nazik durumdan yararlanmaya yeltendi.
Sultan Murad'in, Osmanli toplumunu taht hakkinda tereddüde düsürecek yasta baska erkek kardesi yoktu. Onun, iki kardesi, daha babalarinin sagliginda ölmüslerdi. Sadece çocuk denebilecek yasta iki küçük kardesi kalmisti. Bunlar da daha sonra vebadan öleceklerdi.
Daha önce de temas edildigi gibi, Müslüman ve Hiristiyan devletlere elçiler gönderen Sultan II. Murad, Karaman Beyi ve Macarlarla birer baris antlasmasi yapar. Barisi seven bir kimse olarak Sultan Murad, bu duygusunu her zaman açiga vuruyordu. Fakat Bizans devlet adamlarinin Osmanlilar'daki saltanat degisikliginin meydana getirebilecegi ilk günlerdeki saskinlik havasindan faydalanmak istemeleri, Sultan Murad'i mücadeleye hazirlanma mecburiyetinde birakti. Bizans'tan, Sultan Murad'i tebrik için gönderilen elçiye verilen gerçek talimat, Mustafa Çelebi (Düzme Mustafa)'nin elde bulunusundan istifadeyi temindi. Imparator Manuel, bir koz olarak elinde tuttugu Mustafa Çelebi vasitasiyle Murad'dan bazi menfaatler temin etmek istiyordu. Buna göre, imparatorun elçisi Çelebi Sultan Mehmed'in vasiyetine istinaden Murad'in, küçük kardeslerinin kendisine teslim edilmesini ister. Çelebi Sultan Mehmed'in iki küçük oglunun (Yusuf ve Mahmud) Bizans'a gönderilme isi, sadece bir vasiyet olduguna göre iki devlet arasinda taahhüde bagli olmayan bir mesele idi. Bunu bir hak isteme seklinde ileri sürmek, Bizans kurnazligindan baska bir sey degildi. Nitekim elçinin sehzadelerle ilgili talebine veziri azam ve Rumeli beylerbeyi olarak islerin idaresini elinde bulunduran Bâyezid Pasa, padisah adina "Müslüman evladinin, müslüman olmayanlar yaninda terbiye ve egitim görmesinin Seriat-i Muhammediye'ye aykiri oldugu, bu bakimdan efendisi imparatora bu vâsilikten vaz geçerek kendisi ile iyi iliskilerini devam ettirmesini rica eyledigini" söyler. Böylece, daha önce alinan vâsilik kararina uyulmayarak sehzadeler Tokat'a gönderilir.
Manuel, elçilerine verilen bu cevabi ögrenince, memleketinin içinde bulundugu acikli durumu ve güçlü bir düsmanin öfkesini üstüne çekmekle kendisini tehlikelere atmis olacagini hesap etmeksizin Dimitrius Laskaris Leontarius'u iyice silahlanmis on kadirga ile Limni adasina gönderir. Leontarius, imparator adina burada adeta bir sürgün hayati yasayan Mustafa Çelebi ile pazarliga girisir. Yapilan bu pazarliga göre Mustafa ve onun kader arkadasi olan Izmiroglu Cüneyd serbest birakilacaklardi. Mustafa, tahtin mesru vârisi olarak kabul edilecekti. Limni adasindaki sürgün hayatindan sonra böyle bir devlet kusunun basina konmasina sevinen Mustafa Çelebi, saltanati ugruna bol bol vaadlerde bulunur. Imparator, entrikali siyasetinin Müslüman Türkler arasinda çikaracagi nifaktan büyük faydalar umarak Mustafa'ya bazi sartlar teklif edince bunlar büyük bir istiyakla kabul edilir. Buna göre sayet Mustafa basarili olursa Gelibolu ile Istanbul'un kuzeyinde Bogdan sinirina kadar Karadeniz kiyisindaki bütün sehirler ile güneyde Erysus ve Aynaroz'a kadar olan yerlerin tamamini Imparatora geri vermeyi taahhüd etti. Böylece Mustafa, büyük emeklerle elde edilmis bulunan topraklan, tekrar Bizans'a vermeyi kabul ediyordu. Mustafa, kendisi için utanç verici olan bu antlasmayi imzaladiktan ve yemin ile de onu teyid edip saglamlastirdiktan sonra Leontarius, 15 gemiden mütesekkil bir filo ile onu ve yandaslarini Gelibolu önlerine çikarir (Eylül 1421). Bu hareketi ile Sultan Ikinci Murad'a karsi cephe alan Bizans'la birlikte Anadolu beylikleri de yeni hükümdarin babasi olan Mehmed Çelebi'nin yaptigi ilhaklari geri almak ve Osmanli tabiiyetini tanimamak suretiyle ayaklanip Anadolu birliginin bozulmasina sebep oldular. Nitekim Germiyanoglu II. Yakub Bey, Sultan Murad'i tanimayarak Mustafa Çelebi'nin tarafini tuttugu gibi, Hamideli de Karamanoglu tarafindan isgal edildi. Öte yandan babalan Ilyas Bey tarafindan Osmanli sarayina gönderilmis bulunan Menteseogullari'ndan Ahmed ve Leys de bu karisikliklardan istifade ile kendi memleketlerine dönmüs ve bagimsizliklarini ilan edip kendi adlarina bastirdiklari paralara Osmanli hükümdarinin adini koymamak suretiyle onu tanimadiklarini gösterdiler. Anadolu birligine vurulan darbe bu kadarla da bitmiyordu. Aydinoglu ile Saruhanoglu eski topraklarindan bir kismini ellerine geçirmislerdi. Keza taarruza geçen Isfendiyar Bey de Osmanlilar'in himayesi altinda Çankiri, Kalecik ve Tosya'da hüküm süren oglu Kasim'i buralardan kovmustu. Sultan Murad, Bizans tarafindan tertiplenen ve Osmanli ülkesini bölmeye yönelik olan Sehzade Mustafa isyani ile ugrasirken bu oldu-bittilere karsi sessiz kalmak ihtiyacini hissetmisti. Zira günün siyasî sartlari bir müddet için onu böyle davranmak zorunda birakmisti.
MUSTAFA ÇELEBI'NIN ISYANI ve ÖLDÜRÜLMESI
Sultan Ikinci Murad, hükümdarliginin ilk iki yilini iç isyanlari bastirmak ve ülke birligini yeniden tesis etmekle geçirdi. Gerek kendisi gerekse devleti için en büyük tehlike Mustafa Çelebi'nin isyani idi, Daha önce de temas edildigi gibi Mustafa Çelebi, Bizans Imparatoru'nun sözünden çikmamak, oglunu rehine olarak onun yarlina vermek ve Osmanlilar'a ait bazi yerleri Bizans'a terk etme karsiliginda Imparatorun adami ile bir antlasma yapmisti. Buna karsilik Imparator da Ikinci Murad'i degil, onu hükümdar olarak taniyacakti. Bu hareketin gerçeklesmesi için de Imparator ona yardim edecekti. Iki taraf arasinda gerçeklestirilen bu antlasma geregince Imparator, Limni adasinda sürgün hayati yasayan Mustafa Çelebi'yi Gelibolu önlerine çikarip ona yardim edecekti. Onu, 15 gemiden mütesekkil bir filo ile Gelibolu önlerine çikaran Leontarius, bu hareketi ile Bizans adina büyük bir basari saglamis oluyordu. Mustafa Çelebi, yaninda Izmiroglu Cüneyd Bey ve maiyetine ilaveten bir kisim Rum kuvvetleri de oldugu halde Gelibolu'ya gelir.
Mustafa Çelebi'nin kuvvetleri Gelibolu'ya çiktiklari zaman karsilarinda Sultan Murad'in kuvvetlerini buldular. Iki taraf arasinda siddetli muharebeler oldu. Mustafa'nin kuvvetlerine kumanda eden Cüneyd Bey, galib gelince Mustafa kadirgadan inip karaya çikar. Ama muharebe yeniden devam edip siddetlenir. Geceyi kadirgada geçiren Mustafa Çelebi, Gelibolu halkinin ileri gelenlerini davet ederek kendisinin Yildirim Bayezid'in oglu oldugunu, Edirne'ye gitmesi için kendisine yol verilmesini ve hükümdar olarak taninmasini ister, Gelibolu halki ve civardakiler, Mustafa Çelebi'ye bey'at ettilerse de Sahmelek komutasindaki kale muhafizlari kaleyi teslim etmediklerinden Mustafa Çelebi, Izmiroglu Cüneyd Bey ile Leontarius'u kale önünde birakarak Aynaroz taraflarina dogru yürüyüp bazi yerleri ele geçirmisti. Halk, geçtigi yerlerde Mustafa Çelebi'ye iltihak ediyordu. Böylece, gün geçtikçe kuvvetleri de çogalip büyüyordu. Bu arada önemli olan mesele Rumeli'de sadece halk tabakasinin degil, askerin, komutanlarin ve Rumeli Beylerbeyi'nin Mustafa Çelebi'ye iltihak ederek onu hükümdar olarak kabul etmeleri geliyordu. Zaten onun kisa zamanda muvaffak olmasinin ve kuvvetlerinin çogalmasinin en önemli âmili Rumeli bey ve komutanlarinin kendisine katilmalari idi.
Mustafa Çelebi'nin, Müslüman kani akitilarak zapt edilmis olan topraklari Bizans'a terk etmeyi kabul eden bir antlasma imzaladigi ve devletin birligini bozacak iddialarla ortaya çiktigi halde Rumeli beylerinin ona iltihak etmesi dikkati çekecek bir noktadir. Bazi tarihçilere göre bunun sebebini henüz on sekiz yasinda bulunan bir delikanlinin yerine, yetiskin bir kimsenin tahta geçmesi arzusu bulunmaktadir. Bununla beraber bu meseleye sadece yasça küçük veya büyük olma açisindan bakmamak gerekir. Bölge halkini etrafina toplamayi basaran Mustafa Çelebi, Vardar Yenicesinden sonra Edirne'yi de ele geçirmek suretiyle Rumeli'ne hakim olacakti.
Cüneyd Bey'in fikir ve yardimi ile Rumeli'nin "Yayasini" "Müsellem" hale getiren Mustafa Çelebi, her birine elliser akça harçlik tayin ederek yeni bir teskilat kurmaya muvaffak olur. Bu uygulama, askerin hosuna gider. Mustafa Çelebi'nin yaptigi tahribat ve kazandigi basari haberleri Bursa'ya ulasinca Sultan Murad'in huzuru ile Vezir-i Azam ve Beylerbeyi Bâyezid, ikinci vezir Çandarlizâde Ibrahim, üçüncü vezir Haci Ivaz Pasa'larla Timurtas Pasa'nin Umur, Ali ve Oruç Beyler adindaki üç oglu bir görüsme yaparlar. Bu görüsmede Ibrahim Pasa ile Haci Ivaz Pasa, hem beylerbeyi olmasi hem de Rumeli beylerini yakindan tanimasi sebebiyle Bayezid Pasa'nin Mustafa Çelebi üzerine gönderilmesini teklif ederler. Timurtas Pasa'nin ogullari ise bizzat padisahin gitmesini söylerler. Sultan Murad, ilk iki vezirin teklifi üzere babasinin en güçlü vezirlerinden olan Bâyezid Pasa'nin gitmesini uygun görür.
Gelibolu yolu kapali oldugundan Bâyezid Pasa kis mevsiminde Istanbul Bogazi'ndaki Güzelcehisar (Anadoluhisari)'dan Rumeli yakasina geçer. Yaninda büyük bir kuvvet yoktu. Edirne tarafina gidip orada da kuvvet topladi. Mustafa Çelebi'nin Gelibolu'dan çikip geldigini duyunca onu Sazlidere mevkiinde karsilar. Askeri, Mustafa Çelebi tarafina geçen bu Pasa da sehzadeye iltihaka mecbur olur. Mustafa Çelebi, Timur ile yapilan savasta aldigi yaralari göstererek Bâyezid Pasa'yi kendine baglayip vezir tayin etmek istediyse de çok geçmeden Evrenos ogullari ve Cüneyd Bey'in de tesviki ile onu Sazlidere'de öldürtür. Bâyezid Pasa'nin öldürülmesinden sonra bütün askerleri, Mustafa'nin tarafina geçerler. Bundan sonra parlak bir tören ve muzaffer bir eda ile Edirne'ye giren Mustafa Çelebi, burada hükümdarligini ilân eder. Rumeli'deki bütün sehir ve merkezler, onun hükümranligini tanidilar.
Mustafa Çelebi, bundan sonra Anadolu'ya geçmek üzere Gelibolu'ya tekrar hareket eder. Artik Rumeli'nin bütün beyleri ve kuvvetleri onunla beraberdirler. Mustafa Çelebi'nin Sazlidere basansini haber alan Gelibolu muhafizi, kaleyi Dimitrius Leontarius'a teslim etmek zorunda kalir. Dimitrius, buraya asker ve mühimmat koymaya hazirlanirken, Izmiroglu Cüneyd Bey yetiserek buna mani olur. Bunun üzerine Mustafa Çelebi'ye bas vuran Dimitrius'a, Mustafa Çelebi, Gelibolu'yu Imparatora teslim edecegine dair verdigi sözü unutmadigini, ancak böyle bir harekette bulunmasinin Müslüman halk arasinda büyük bir infiale sebep olacagini bu yüzden halkin kendi padisahligini tanimayacagini söyler. Bunun üzerine Istanbul'a dönen Dimitrius Leontarius, durumu Imparatora anlatir.
Mustafa Çelebi, Gelibolu kalesini tahkim ederek donanmaya komutanlar tayin eder. Buradaki isleri yoluna koyduktan sonra Edirne'ye dönerek, daha önce kardesi Çelebi Sultan Mehmed tarafindan devlet hazinesine konmus bulunan servete el koyarak sefahata baslar.
împarator, Mustafa Çelebi'nin kendisini atlatarak Gelibolu'yu vermemesi üzerine onu terk edip Sultan Murad'la anlasmak ister. Bu siralarda Bursa'da bulunan Sultan Ikinci Murad, Gelibolu'nun Imparatora teslim edilmedigi haberini alinca o da bu firsattan istifade etmek ister. Bunun için, Bâyezid Pasa'nin ölümünden sonra Vezir-i Azam olan Çandarlizâde Ibrahim Pasa'yi elçi olarak Istanbul'a gönderir. Fakat Imparator, Gelibolu ile iki sehzadenin kendisine teslim edilmesinde israr ettigi için bir anlasmaya varilamaz. Bu durum, Sultan Murad'in, Mustafa Çelebi tarafindan kazanilan basarilardan bir hayli telasa düstügünü göstermektedir. Gerçekten de Sultan Murad, Yildirim Bâyezid zamaninda Bursa'ya gelen ve kaynaklarin ifadesine göre bütün Osmanli padisahlarinin kendisine hürmet ettigi, kendisinden daima hayir dua bekledikleri ve kendilerine kiliç kusatan Emir Sultan'dan manevî yardim talebinde bulunur. Verilen bilgiye göre Emir Sultan, Murad ile amcasi Mustafa Çelebi (Düzmece Mustafa) arasindaki mücadelede, Sultan Murad tarafini tutup onu tesci' etmis, ayni hükümdarin 1422 Istanbul muhasarasina beraberinde yüzlerce dervis ile bizzat istirak etmistir.
Cenevizliler, Osmanlilar'dan önce Foça'daki sap madenlerini isletiyor ve Saruhanogullari'na her sene bir miktar para vererek buradaki kalede ikamet ediyorlardi. Buradan elde edilen saplari da Avrupa piyasalarina ihraç ediyorlardi. Bölge, Osmanlilar'a geçtigi zaman bu vergiyi Osmanlilar almaya basladilar. Bu Ceneviz kolonisi, dogudaki diger Ceneviz kolonileri gibi belli bir süre tayin edilen podesta (vali, komiser) veya konsoloslar vasitasiyle idare ediliyorlardi. Çelebi Sultan Mehmed'in sagliginda Foça'da Jan Adorno adinda bir podesta bulunuyordu. Burasi on sene müddetle kendisine verilmisti. Adorno, Foça madenlerini islemek karsiliginda senede yirmi bin altin üzerine Çelebi Sultan Mehmed'le anlasmisti. Çelebi Mehmed'in vefatindan sonra ortaya çikan Mustafa Çelebi hadisesi esnasinda, maden isi aksamis ve Jan Adorno yillik imtiyaz bedelini ödeyememisti.
Adorno, Çelebi Sultan Mehmed'in ölüm haberini alinca bu firsattan istifade ile borcundan kurtulmak isteyerek Sultan Murad'a mektuplar yazar. Bu mektuplarda o, kendisini kadirgalarla Anadolu'dan Rumeli'ye geçirebilecegini ve kendisine hiç kimsenin yapamadigi hizmeti yapacagini söylemisti. Murad tarafindan memnuniyetle karsilanan bu teklif, zamani gelince iyi bir sekilde degerlendirilecektir.
Böylece, Foça'lilarla da anlasan Sultan Murad'a karsilik Mustafa Çelebi, kazandigi zaferin sarhoslugu içinde kendini zevk ve eglenceye kaptirmisti. Askerinin hizmetlerine karsilik, onlari mükâfatlandirmayi aklina bile getirmiyordu. Hatta öylesine ki sayet Cüneyd, Sultan Murad'in hazirliklarini bildirerek kendisini tembelliginden uyandirmamis olsaydi, aleyhinde silahlandigi genç padisahi da unutacak ve Edirne'de hareketsiz oturup duracakti. Cüneyd, Mustafa'ya: "Murad, Imparatorla pazarlik halinde bulunuyor, üstelik Frenklerle de anlasiyor. Biz de Edirne'de hiç bir hazirlikta bulunmadan oturuyoruz. Onlar bu tarafa gelmeden önce biz karsi tarafa geçelim. Her bakimdan düsmanlarimizdan üstünüz. Onlar bu tarafa geçerlerse, bizim için felaket olur." diyerek onu ikaz ediyordu. Cüneyd, bu sözleri ile düsmanlari olan Sultan Murad'in Cenevizlilerle birlikte Avrupa'ya gelmeden önce kendilerinin Asya'ya geçmesini ögütlüyordu. Gerçi O, bu düsünce ve bunun mahsûlü olan hareketleri ile daha çok kendi menfaatlerine hizmet ediyordu. Çünkü sonucundan ümidini kestigi bir tesebbüsün sonlarindan, yeni bir hainlikle kurtulmak niyetinde idi.
Mustafa Çelebi, derhal kuvvetlerini toplayarak 20 Ocak 1422'de Gelibolu'ya gelip Lapseki'ye geçer. Sultan Murad'in müttefiki olan Cenevizlilerin donanmasi, Mustafa Çelebi'nin geçmesine mani olmak istediyse de bunda muvaffak olamaz. Mustafa Çelebi'nin yaninda on iki bin atli ve bes bin yaya vardi. Mustafa Çelebi, burada üç gün kaldiktan sonra Bursa'ya dogru harekete geçer. Bunu haber alan Sultan Murad, Bursa'dan çikarak Ulubad'a gelir. Ulubat deresi üzerindeki köprüyü keser. Böylece Mustafa'nin ordusunun sol kanadi denize dayanmis, sag kanadi da Ulubat gölü ve batakliklari ile kapanmis bulunuyordu.
Sultan Murad'in maiyetinde Haci Ivaz Pasa ile Timurtas'in üç oglu Umur, Ali ve Oruç Beylerle, Cüneyd'in kardesi oldugu söylenen Hamza Bey de vardi. Iki taraf, Ulubat suyu önünde ve suyun iki kiyisinda karsilasirlar. Bu karsilasmada hiçbir taraf üstünlük saglayamaz. Sultan Murad'in ordusunda Mihaloglu Mehmed Bey de vardi. Bu zat, Musa Çelebi'nin Rumeli'deki saltanati zamaninda onun beylerbeyi yani ordu komutani idi. Bununla beraber el altindan Çelebi Mehmed'e taraftar idi. Çelebi Mehmed zamaninda akinci beyliginde ve divanda bulunmustu. Seyh Bedreddin Mahittud olayinda Tokat kalesinde hapsedilmisti. Murad hükümdar olup, Mustafa Çelebi hadisesi ortaya çikinca Murad'in devlet adamlari, eski söhretli Rumeli beylerinden olan Mihaloglu'nun serbest birakilarak gönlünün alinmasini ve bunun Rumeli akinci beyleri üzerindeki nüfuzunun büyüklügünden söz ettiler. Bunun üzerine Mihaloglu Mehmed Bey derhal Tokat'tan alinarak Bursa'ya getirilmis, oradan da ordu ile Ulubat önüne gelmisti.
Mihaloglu Mehmed Bey, bir gece Ulubat çayinin kenarina gelerek Rumeli akinci beylerini isimleri ile çagirmaya baslar. Bunlar, çay kenarina gelerek ölmüs oldugunu sandiklan Mihaloglu'nun sag oldugunu anladilar. O, akinci beylerine padisahlarinin oglunu terk ederek bir düzme hükümdara tabi olduklarindan dolayi sitemde bulunur. Bu sitem karsisinda onlar, Mihaloglu'nun istegi dogrultusunda hareket edeceklerine söz verirler. Böylece Mihaloglu, Rumeli beylerinden, Murad'in tarafina geçeceklerine dair söz almis oldu. Bu görüsmeden haberdar olan Mustafa Çelebi, korkmaya baslar.
Bu korku, kalbinde büyük süphelerin meydana gelmesine sebep olur.
Bu sirada Mustafa, Ulubat çayinin kiyilarina yaklasir. Murad, savasa hazirlanmakla beraber, tahta çikisinda kendisine kiliç kusatan Emir Sultan'in kendisi için dua etmesini ister. Emir Sultan da üç gün üst üste dua edip zaferin Murad'a ait olmasi niyazinda bulunur. Bu üç gün içinde Mustafa, sinirlerinin fazlasiyla gerilmesinden dolayi bir burun kanamasina tutulur. Mustafa'nin taraftarlari bunu, onun yenilecegine bir isaret sayarlar.
Tam bu esnada Vezir Haci Ivaz Pasa'dan, Mustafa Çelebi'ye gizli bir mektup gelir. Haci Ivaz, mektupta kendi sadakatinden bahs ettikten sonra Rumeli beylerinin Murad'la ittifakindan ve gününü tayin ettikleri bir baskinla ansizin kendisini yakalayacaklarindan inandirici bir sekilde söz eder. Bundan baska Timurtas Pasa ogullarindan da Cüneyd Bey'e bir mektup gelmisti. Onlarin bu mektubunda da dostluklar hatirlatiliyor ve Rumeli beylerinin Mustafa Çelebi'yi yakalayarak Sultan Murad'a teslim edeceklerine temas ediliyordu. Sayet kendisi Osmanlilarin hâkimiyetini taniyacak olursa, Aydin ve havalisinin kendisine verileceginden bahs ediliyordu.
Mustafa Çelebi, Rumeli beylerinin Mihaloglu Mehmed Bey ile görüsmelerinden süpheye düsmüstü. Haci Ivaz Pasa'dan gelen mektup ise onun bu süphelerini büsbütün artirmisti. Bunun üzerine durumu Cüneyd Bey'e açar. Cüneyd Bey, kendisine gelen mektuplari da ona gösterir.
"Harp hiledir" kaidesince uygulanan bu plân, kisa zamanda tesirini göstermis ve Mustafa Çelebi'nin, Cüneyd'den süphelenerek ona karsi güvensizlik duymasina sebep olmustu. Cüneyd ise bu isin sonunu iyi görmediginden, bir gece Mustafa'nin ordusundaki herkes uyurken, gümüs ve altindan en degerli esyasini alarak, silah arkadaslarindan kendisine en çok bagli olan yetmis kisi ile oradan çikip Aydin yolunu tutar. Kaçaklar, çadirlarinda isiklan yanar durumda biraktiklarindan, gidisleri ancak safak vakti anlasilabildi. Bu haber orduda hemen yayildi. Mustafa'nin askerlerini dehsetli bir korku sardi. Bu korku sadece orduda degil, bizzat Mustafa'nin kendisinde de vardi. O, Cüneyd'in Murad tarafina geçtigini zannetmisti. Bu esnada Sultan Murad'in ordusunda borazan ve davullarin çalmasi da ondaki bu düsünceyi kuvvetlendiriyordu.
Aldatilmak suretiyle hiç kimseye güveni kalmayan Mustafa Çelebi, bir an evvel Rumeli tarafina kaçip kurtulmak istiyordu. Çok az maiyeti ile Lapseki'ye dogru yola koyuldu. Bunun kaçmasindan sonra Ulubat nehri üzerine kurulan köprüden karsiya geçen Rumeli beyleri ve akinci tavcilari (timarli akincilar) gelip Sultan Murad'a bas egdiler.
Mustafa Çelebi kaçarken Biga çayi önüne gelerek mevsim sartlan geregi nehrin taskin olmasindan dolayi Biga kadisinin yardimiyla ve bir hayli altin karsiliginda geçidi bulup karsi tarafa geçmeye muvaffak olur. Sahile inen Mustafa Çelebi, orada bulunan gemilere binerek Gelibolu tarafina hareket eder. Giderken takip edilmemesi için Anadolu sahilinde ne kadar nakil vasitasi varsa hepsine el koyar. Gelibolu limanim da tahkim eden Mustafa Çelebi, Gelibolu'daki vasitalarin Anadolu sahiline geçmemeleri için onlari da karaya çektirmek suretiyle kendi konumunu emniyet altina alip sahillere muhafizlar tayin eder.
Böylece, harp etmeksizin savas alanina muzafferâne bir sekilde sahip olan Sultan Murad'in adamlari, kendisine hiç tereddüd göstermeden ve sicagi sicagina Mustafa Çelebi'nin takib edilip bu isin bitirilmesini teklif ederler. Ama Anadolu sahilinden, karsi sahile geçmek üzere onlara yardimci olacak bir vâsita da yoktu. Fakat Sultan Murad, daha önce anlastigi Foça Ceneviz Beyi Adorno'ya vaziyeti bildirerek derhal harp gemilerini göndermesini ister. Adorno, hazir durumda beklemekte olan yedi kadirga ile bogazi geçip Lapseki'ye gelir. Sultan Murad, bes yüz kadar maiyeti ile kadirgalarin en büyügüne biner. Diger kadirgalarda da Türk ve Frenk askerleri bulunuyordu. Gemilerle denizin ortasina gelindiginde Adorno, Sultan Murad'in önünde diz çökerek, sap madenleri sebebiyle Osmanli hazinesine olan borcunun bagislanmasini rica eder. Yirmi yedi bin Bizans altini tutan bu borç, Sultan Murad tarafindan aff edilerek Adorno'nun eline bir belge verilir. Gelibolu sahilinde bulunan Mustafa Çelebi, Ceneviz gemilerinin yaklastigini görünce Adorno'ya bir adam göndererek Murad'i karaya çikarmamasini, buna karsilik kendisine elli bin altin vermeyi teklif ettiyse de bu teklif red olunur.
Karaya çikmaya muvaffak olan Sultan Murad'in ordusu ile Mustafa Çelebi'nin ordusu arasinda meydana gelen muharebede Mustafa'nin kuvvetleri maglup olarak kaçarlar. Gelibolu kalesi, Sultan Murad'a teslim olur. Harp meydanindan sür'atle kaçan Mustafa Çelebi, nihayet Edirne'ye ulasir. Sarayda bulunan hazineyi alarak Eflâk tarafina dogru kaçmaya baslar. Üç gün kadar Gelibolu'da kalan Murad, kaleyi teslim aldiktan sonra süratle ve büyük bir ordu ile yoluna devam edip Edirne'ye girer.
Murad, Mustafa'yi takip etmek üzere seçme kuvvetler gönderir. Mustafa Çelebi, Sultan Murad kuvvetleri tarafindan süratle takip edilir. Bu kuvvetler, kendisini Edirne'nin kuzeyinde ve Tunca nehrinin kenarindaki Kizilagaç Yenicesi'nde yakalayarak Edirne'ye getirirler. Sultan Murad, Mustafa'nin herhangi bir sahis gibi umumi meydanda asilmasini emreder. Onun, bu sekilde meydanda asilmasi, kendisinin Osmanli sülalesinden olmadiginin belirtilmesi içindi. 825 (1422) yilinda Edirne'de asilarak öldürülen Mustafa Çelebi'nin Rumeli'deki hükümdarligi, takriben bir buçuk yil kadardir.
ISTANBUL KUSATMASI
Bizans Imparatoru Ikinci Manuel'in, Çelebi Sultan Mehmed'in vefatindan sonra Mustafa Çelebi'yi salivermesi ve onunla anlasarak Osmanli Devleti'nin basina büyük bir gaile açmasi, Sultan Murad'in kendisinden önce bes defa kusatilmis bulunan ve hiç birinde de alinamayan Istanbul, dolayisiyle Bizans problemine bir çare düsünmesine sebep olmustu. Mustafa Çelebi isyanini, fazla kardes kani dökülmeden basarili bir sekilde atlatan Murad, Bizans'in devamli surette oynadigi iki yüzlü rolüne son vermek istiyordu.
Sultan Murad'in, amcasina karsi olan galibiyeti, Bizans Imparatoru'nu korkutmustu. Mustafa Çelebi'yi serbest birakip onu Murad'la mücadeleye tahrik ederken, Osmanlilar'in senelerce kardes kavgalari ile kanlarini akitip zayiflayacaklarini düsünen imparatorun hesaplan tam anlamiyla gerçeklesmemisti. Halbuki bütün ricalara ve kendisine saglanmaya çalisilan menfaatlere ragmen Bizans Imparatoru Manuel, Mustafa Çelebi'ye yardimi daha kârli bulmus olacak ki, Ikinci Sultan Murad'in bütün tekliflerini red edecek ve hatta Sultan Murad'in elçisi olan Çandarlizâde Ibrahim Pasa'yi dinleme nezâketinde bile bulunmayacakti.
Gerçi Osmanlilar, baslangiçta imparatorun düsündügü sekilde ikiye ayrilmakla beraber, bu ikilik davasi, kisa sürmüs ve hemen hemen kansiz denecek sekilde sona ermisti. Hatta fazla zayiat verilmeden halledildiginden kuvvet kaybina da ugranilmamisti.
Mustafa Çelebi hadisesinin bastirildigi ve sehzadenin bertaraf edildigi haberini alan ihtiyar Manuel ile saltanat ortagi olan oglu VIII. Ioannis'i bir telas alir. Bu sebeple görünüste Murad'i tebrik etmek, fakat gerçekte durumu ögrenmek ve aradaki soguklugu giderip dostluga çevirmek için Bizans asilzâdelerinden Lakanas ve Marko Ganis adlarinda iki elçi gönderirler. Bu elçiler, bütün kabahati Bâyezid Pasa'ya yüklerler. Onlara göre Sultan Mehmed (Çelebi Mehmed)'in vasiyetine ragmen, Bâyezid, bu çocuklari vermedigi gibi elçileri de kovmustu. Sultan Murad, bu iddiada bulunan elçileri huzuruna kabul etmedigi gibi hediyelerini de red eder. Öyle anlasiliyor ki Sultan Murad ise Bizans'in bu iki yüzlülügüne kanmamis, baska devletlerden tebrik için gelen heyetleri kabul ettigi halde Istanbul ile ilgili hazirliklarini tamamlayincaya kadar Bizans elçilerini kabul etmemisti. Fakat bütün hazirliklarini tamamlayinca elçileri huzuruna çagirarak Imparatorlarinin yanina dönmelerini ve yirmi bin askerin basinda olarak cevabini bizzat kendisinin getirecegini söylemelerini emr etmisti.
Bu hareketle Sultan Murad, artik imparatora hesap sorma zamaninin geldigini kendisine bildirmis oluyordu. Gerçekten de hazirliklar tamamlandiktan sonra Sultan Murad 1422 senesi Haziran ayinda önce on bin kisilik bir kuvvet ile Mihaloglu Mehmed Bey'i Istanbul çevresini vurmak üzere göndermisti. Bunun arkasindan da bizzat kendisi yirmi bin kisilik bir ordu ile hareket eder. 20 Haziran'da Istanbul önüne gelen ordu, Yildizlikapi'dan Haliç'e kadar sehri karadan kusatir. Osmanli donanmasi da bu kusatmada hazir bulunur. Osmanli ordusunda top ta vardi. Surlara hücum etmek ve onlari asmak için sur yüksekliginde ve hatta bazan ondan daha yüksek tekerlekli kuleler yapilmisti. Bu kusatma daha öncekilere göre çok daha çetin, zorlu ve sistemli olmustu.
Bu kusatma ile Istanbul altinci defadir Müslüman Türkler tarafindan kusatiliyordu. Kusatmalarin ilk dördü Yildirim Bâyezid, besincisi Musa Çelebi tarafindan yapilmisti. Bizanslilar, her kusatilmada, Türklerin basina yeni yeni gaileler çikarip kurtuluslarini sagliyorlardi. Bundan önceki kusatmalarin en siddetlisi, Yildirim Bâyezid'in son kusatmasi idi. Fakat Timur belasi, Türkleri büyük bir felakete ugratirken, Bizansi da dördüncü muhasaradan kurtarmisti. Böylece Timur, Bizans'in ömrünü yarim asir kadar uzatmis oluyordu.
Osmanlilarin muhasarasindan, Imparator kadar Bizans halki da korkuya düstügünden Istanbul'da halk arasinda bazi dedikodular yayilmaya basladi. Bunlarin basinda, Çelebi Sultan Mehmed zamaninda, Osmanlilara elçilik vazifesi ile gönderilen Bizans'in taninmis sahsiyetlerinden ve ayni zamanda saray tercümani olan Teologos Koraks'in bu sefer ayni vazife ile Murad'a gönderilmemis olmasi, saray nazirinin hilesine baglaniyordu. Bu sebeple Imparator Manuel, halkin süphesini ortadan kaldirmak gayesiyle Teologos Koraks'i Istanbul önlerinde çadirlarini kurdurmus bulunan Sultan Murad'a gönderdi ise de Koraks bir sey elde edemeyerek gerisin geriye dönmüstü.
Bizans halkinin çektigi korku ve içinde bulundugu endisenin derecesi, ortalikta dolasan dedikodu ve rivayetlerden de belli oluyordu. Önemli sahsiyetlere karsi itimatsizligin bir ifadesi olan bu rivayetler, bazi kimselerin iskence ile öldürülmesine sebep oluyordu. Nitekim Sultan Murad'a elçi olarak gönderilen Teologos Koraks'in öldürülmesi, böyle bir rivayetin sonucunda gerçeklesmisti. Buna göre Koraks, idareciligini kendisine vermek sarti ile Murad'a sehri teslim etme sözü vermisti. O, Piyi (Silivri) kapisini açmak suretiyle Murad'in sehre girmesini saglayacakti. Bu dedikodu, Teologos Koraks'in, Murad'in yanindan dönüsünde tahkir edilmesine sebep oldu. Saray tercümani olan Koraks, Imparatorun huzurundan çikarken muhafiz askerler bagirip çagirarak Koraks'in idamini isterler. El ve ayaklari baglanan Koraks, askerlere teslim edilir. Askerler, Koraks'in üzerine çullanip onun gözlerini oyup vücudunu birçok yerinden yaralarlar. Bundan sonra bir zindana atilan Koraks, üç gün sonra oldugu yerde ölür. Evi de yagma edilip atese verilir.
Bizans içerisinde böyle hadiseler cereyan ederken, Sultan Murad da sehri almak için esasli tedbirler aliyordu. Ordunun muhasarasi baslamadan önce Mihaloglu Mehmed Bey'in emrindeki askerler Istanbul çevresini vurmuslardi. Sonra bizzat padisah, ordunun basina geçerek kusatmaya basladi. Istanbul kara tarafindan tamamen sarilmisti. Sehrin surlarinin çikis kapilarinin karsilarina siperler kazdirildi. Bu siperler, gayet kalin, sert ve saglam kiris ile kalaslardan insa edilmis olup surlara dönük cephelerine ok, mizrak ve tas gülleye karsi agaç dallarindan sira halinde koruyucu mahiyette bir takim sedler ilave edilmisti. Öyle ki Türk ordusu, bu kuvvetli siperler sayesinde Bizans surlarini delip tahrip edecegine inaniyordu. Murad'in yaptigi bu muhasara, o ana kadar Osmanlilar'in yapmis oldugu en büyük ve en siddetlilerindendi.
Sultan Murad, askerlerini gayretlendirmek ve onlarin sayilarini artirmak için Istanbul ve hazinelerinin askerlere birakilacagini ilan ettirdi. Bu haber üzerine orduya pek çok yerden katilmalar oldu.
Kusatmaya, Yildirim Bâyezid'in damadi Emir Sultan adi ile bilinen Seyh Semseddin Buharî de bes yüz dervis ve muhibbani ile katilmisti. O, askerlerin arasinda dolasarak manevî nüfuzu ile onlari cesaretlendiriyordu. Bu arada iç murakebeye dalarak ve dua ederek Istanbul surlarinin Murad'in önünde açilacagi zamani bekliyordu.
Emir Sultan, sonunda çadirindan çikarak 1422 Agustos'unun 24 Pazartesi günü Kostantiniyye'nin düsecegini söyledi. Bazi kaynaklarin ifadesine göre Emir Sultan, dedigi gün ve zamanda bir savas atina binmis oldugu halde sehre dogru ilerler. Seyh kilicini kinindan çekip "Allah, Muhammed" diye haykirarak atini sürer. O, askerin basinda idi. Arkasindan Altinkapi ile Odunkapisi arasinda yani sehrin kara tarafindan surunu çevreleyen büyük hat üzerinde savas basladi. Bu hücum esnasinda Imparator Manuel ölüm döseginde idi. Oglu Ioannis, Sen Roman kapisini savunan askerin basinda idi. Kostantiniyye'nin bütün halki bu tehlikeli günde silah altinda idi. Kadinlar ve çocuklar kiliç yerine tirpan kullaniyor, fiçilarin altlarindan kendilerine kalkan yapiyorlardi. Savasin en kizgin zamanlarinda bir taraftan kopan "Allah" ve "Muhammed" nadalarina karsi, Bizanslilarin söyledikleri "Hiristos" ve "Panaiya" kelimeleri isitiliyordu. Günes batarken savas hâlâ sürüp gidiyordu. Sonunda Osmanlilar, ordugâhlarina döndüler. Bizanslilar, Müslümanlarin çekilmelerini gökten inen "Panaiya"nm (Hz. Meryem) görünüsüne baglamislardi. Öylesine ki o devir müverrihlerinden Kanano'ya göre bunu bizzat Emir Sultan da görmüstü.
Istanbul, bu kusatmada da feth edilemedi. Sultan Murad, ordusunu Istanbul surlari önünden çekip kusatmayi kaldirdi. Böylece Istanbul, Imparatorun entrikalari sayesinde bir defa daha Osmanlilarin elinden kurtulmustu. Imparator Manuel, Bizans'in bundan önceki muhasaralarinda oldugu gibi, padisahin basina yeni gaileler açarak hükümdarin dikkatlerini baska bir yöne çekmeye çalismis ve bunda muvaffak da olmustu. O, Sultan Murad'in küçük kardesi ve Hamideli (Isparta) Sancak beyi Mustafa Çelebi'yi tesvik ederek sehzadenin saltanat davasina kalkmasina sebep olmustu. Iste bu yüzden Sultan Murad, Istanbul muhasarasini kaldirmak zorunda kalmisti.
Takriben iki ay kadar süren bu muhasaranin kaldirilmasi için, hücum günü olan 24 Agustos 1422'de, burçlar üzerinde görüldügü ve Osmanlilar'in bundan dolayi kusatmayi biraktiklari iddia edilen kadin hayaleti, bir hikâyeden ileri gidemez. Hükümdari, muhasaradan vaz geçiren sebep ne Bizans'i kurtarmaya gelen Hz. Meryem, ne de Bizans'in güçlü bir sekilde karsi koymasidir. Kusatmanin kaldirilmasinin gerçek sebebi, hükümdarin küçük kardesi Mustafa'nin, saltanat dâvasina kalkisip Iznik'e kadar gelmis olmasidir.
KÜÇÜK MUSTAFA ÇELEBI'NIN ISYANI
Küçük Mustafa, Çelebi Sultan Mehmed'in oglu olup babasinin sagliginda henüz on üç yasinda iken Hamideli sancak beyligine tayin edilmisti. Küçük Mustafa, babasinin ölümünü müteakip, Murad'in Osmanli tahtina geçmesi üzerine, öldürülmek korkusu yüzünden Karamanoglu'nun yanina kaçmisti. Sultan Murad, Istanbul muhasarasi ile mesgulken Bizans Imparatoru'nun el altindan tesvik ve ugrasilan sonucunda Anadolu'da saltanat iddiasina kalkismisti. Imparator, kusatmadan kurtulmak için sehzadenin lalasi Sarabdar Ilyas'a mektuplar yazarak külliyetli miktarda altin göndermisti ki, bunlarla asker toplayabilsin. Is bu kadarla da bitmeyecek ve Imparator, Küçük Mustafa'yi Istanbul'a getirtecekti. Istanbul'a gelen Küçük Mustafa, Manuel ve onun çocuklari ile görüsür. bu görüsmede, muvaffak oldugu takdirde imparatora karsi yapacagi fedakârlik hakkinda teminat verdikten sonra Rumlarin verdikleri kuvvetlerle Anadolu tarafina geçerek faaliyetlere baslar. Bu faaliyetleri esnasinda, daha basindan beri Osmanlilar'la çekisen Karamanoglu'nun Turgutlu Türkmenleri ile Germiyanoglu'nun kuvvetleri de kendisine iltihak eder. Sehzade Mustafa bu sekildeki bir iddia ile ortaya çikmakla, babasinin vasiyeti hilafina hareket etmis oluyordu.
Mustafa, topladigi kuvvetlerle Bursa üzerine yürür. Fakat Bursa halki, sehri ve kaleyi Mustafa'ya teslim etmek istemez. Bu sebeple kendisine, memleketin ileri gelenlerinden Ahi Yakub ile Ahi Hoskadem'i elçi olarak gönderir. Bunlar, Mustafa'ya para ve hediyeler takdim etmek suretiyle onu
Bursa'yi almaktan vaz geçirmeye çalisirlar. Elçiler, Sehzade Mustafa'nin kendisine vezir yaptigi ve bütün bu olaylara sebep olan Sarabdar Ilyas ile de görüsürler. Heyet, Bursalilarin Sultan Murad'a bey'at ettikleri için ona sadakatla bagli kalacaklarini ve gerekirse sehri müdafaa edeceklerini söyler. Ayrica, bir Osmanli sehrinin Karamanoglu'nun kuvvetleri ile vurulmasinin da dogru olmayacagini anlatir. Sarabdar Ilyas, heyetin bu teklifini kabul edince, Mustafa'nin ordusu oradan ayrilip Iznik tarafina dogru harekete geçer.
Sehzade Mustafa, Iznik kalesini kirk gün kadar kusatma altinda tutar. Firuz Bey'in oglu olan kale muhafizi Ali Bey, gelismelerden Sultan Murad'i haberdar eder. Pâdisah, kaleyi sulh yolu ile teslim etmesini bildirerek Mustafa orada mesgulken kendisinin yetisecegini yazar. Ayrica, küçük sehzadeyi alet edip kullanan Sarabdar Ilyas'i da ondan ayirmaya çalisir. Bunun gerçeklesmesi için Sarabdar Ilyas'a adamlar göndererek kendisini Anadolu beylerbeyligine tayin edecegini bildirir. Sarabdar'a gelen adam, beylerbeyilik beratini da yaninda getirmisti. Bu makama karsilik Sultan Murad, Sarabdar Ilyas'tan çok önemli bir hizmet bekliyordu. O da kendisi gelinceye kadar Sehzade Mustafa'nin kaçmasina engel olup onu oyalamasi idi.
Sarabdar Ilyas, tiynetini bir defa daha ortaya koymustu. Vaktiyle Çelebi Mehmed'in taraftari iken Süleyman'in vaad ettigi menfaat karsiliginda derhal Çelebi Mehmed'i birakarak karsi tarafa geçmisti. Bu defa da saf degistirmekte bir sakinca görmemisti. Anadolu beylerbeyligine kondugunu ögrenince kendisinden istenen seyleri büyük bir ustalikla basardi.
Ali Bey, Sultan Murad'dan aldigi talimat üzerine muhasaranin kirk gün uzamasindan dolayi halka ve sehre hiç bir zarar gelmeyecegine dair yeminli söz aldiktan sonra teslim olur. Sarabdar Ilyas da aldigi beylerbeyilik müjdesi üzerine sehirden ayrilmaz. Çandarlizâde Ibrahim Pasa'nin sarayina yerlesen Küçük Mustafa, timar ve memuriyetler vermek suretiyle hükümdarligini ilan etmis oluyordu. Böylece Osmanli mülkünde, yeniden ikinci bir hükümdar tehlikesi belirmisti. Âsikpasazâde bu hükümdarligi su ifadelerle nakleder:
"Iznik'te, Ibrahim Pasa'nin sarayina kondular. Etraftan gelip timar isteyene timar dahi verdiler. Hüküm ve hükümet ettiler."
Sultan Murad, bütün gücü ile Istanbul'u kusatip feth etmek üzere iken, kardesi Küçük Mustafa'nin faaliyetleri üzerine, bazi tedbirler alarak kusatmayi kaldirmak zorunda kalir. Çünkü kardesinin hareketleri, memleketi ikiye bölmeye yönelikti. Bu ise daha tehlikeli bir durum arz ediyordu. Onun için derhal Gelibolu yolu ile Anadolu'ya geçip Iznik üzerine yürür. Sultan Murad'in bu yolculugu devam ederken Sehzade Mustafa'nin, Iznik'te kalmasini tehlikeli bulan Germiyan ve Turgutlu kuvvetlerinin komutanlari, onu buradan uzaklastirmaya çalisirlar. Onu tehlikeden korumak için Karaman, Germiyan veya Istanbul'a götürmek istedilerse de daha önce Sultan Murad'dan beylerbeyilik beratini almis olan Sarabdar Ilyas, çesitli bahaneler ileri sürerek buna mani olur.
Sultan Murad'in ordusu, yola çikisinin dokuzuncu günü gece geç saatlerde Iznik'e gelir. Henüz uyku mahmurlugunu atamamis ve Mustafa'ya bagli olan askerlerin saskin bakislari arasinda, sabahin erken saatlerinde açilan kapilardan Iznik'e girilir. O anda hamamda bulunan Küçük Mustafa, Mihaloglu tarafindan yakalanmak üzere iken Mustafa'nin beylerbeyi olan Taceddinoglu Mahmud Bey, efendisine bir at bulup onu kaçirmak ister. Fakat bunda muvaffak olamaz. Ama Mihaloglu'nu durdurup onunla vurusmaya baslar. Taceddinoglu ile Mihaloglu arasinda baslayan bu vurusma sonunda, her seyi idaresi altinda bulunduran ulu hakimin (Allah) ecel hükmü, Mihaloglu'nun sehadet beratini kanla yazip hakkini teslim eyleyecektir. Nitekim, attan düsürülen Mihaloglu ölümcül bir yara alir. Bundan bir kaç gün sonra da vefat eder. Mihaloglu'nu atindan düsürüp ölümüne sebep olan Taceddinoglu Mahmud Bey, daha sonra saklandigi yerde yakalanip Mihaloglu'nun adamlarina teslim edilecek ve onlar tarafindan öldürülecektir.
Sultan Murad'in, Iznik'i kusattigi ve Taceddinoglu ile Mihaloglu'nun vurustugu sirada firsat kollayan Sarabdar Ilyas, Mustafa Çelebi'yi yakalayip Murad'in, sehrin önünde bulunan Mirahor basisina teslim eder. Âsikpasazâde bu olayi da söyle verir:
"Bunlar bunda cenkte iken Sarabdar Ilyas, Mustafa'yi tuttu kucagina aldi. At üzerinde Mustafa "Hey lala, beni niçin tutarsin?" Hain Ilyas "Kardesine ileteyin" der. Mustafa "Beni kardesime iletme kim kardesim bana kiyar." der. Sarabdar Ilyas sakin oldu. Aldi gitti Hüdavendigar'a karsi iletti." Mustafa, padisahin emri ile Iznik disinda bir incir agacinin dibinde bogdurularak cesedi Bursa'ya gönderildi. Sehzade Mustafa, Bursa'da babasinin türbesine defn edildi.
Görüldügü gibi Küçük Sehzade Mustafa Çelebi hadisesi, amcasininkinden daha kisa ve daha kolay bir sekilde halledilmis oldu. Ikinci Murad, Istanbul muhasarasini kaldirmakla, kardesinin fazla taraftar toplamadan hakkindan gelip kendisine birakilmis olan Osmanli tahtini emniyete almak istiyordu. Onun, vakit kayb etmeden isyani ortadan kaldirmaya tesebbüs etmesi, memleketin ikiye bölünmesini ve beyhude yere kardes kaninin akitilmasini önlemis oldu. Böylece, Bizans'in bu son oyunu da basarisizlikla son bulmus, ama olan aldatilmis bulunan zavalli Küçük Sehzade Mustafa'ya olmustu. Bizans'tan menfaat temin eden ve küçük sehzadenin öldürülmesine sebep olan Sarabdar Ilyas ise yaptiklari için:
"Suretâ ben günahkâr oldum. Illa bu ikisi vilayette olsa zarar-i âmmdir. Ve biri dahi bu kim, ben efendim ogluna yaramaz is etmedim. Bu dünyanin murdarina bulasmadan sehid ettirdim. Ve hem cemi-i âlem rahat oldu. Ve hem bizden önden gelenler bu kanunu koymuslar" diyerek yaptigi fenaligi tevile çalismistir.
Sultan Murad, Sehzade Küçük Mustafa'nin gailesini bertaraf etmekle birükte benzer bir tehlikenin daha mevcud oldugunun farkinda idi. Bir daha kardes kaninin akitilmamasi ve ülkenin, Bizans gibi entrikaci bir devlet ile, varligini Osmanlilar'in zayiflamasina baglayan Karaman gibi bir beyligin oyuncagi haline gelmemesi için henüz ortaya çikmadan bu tehlike ve fitnenin ortadan kaldirilmasi gerekiyordu. Bunun için Sultan Murad, tarihi henüz kesin olmayan bir zamanda, Tokat kalesinde tuttugu Mahmud ve Yusuf adlarindaki iki kardesinin gözlerine mil çektirip onlari kör ettikten sonra anneleriyle birlikte Bursa'ya getirir. Idareleri için de kendilerine yüksek seviyeden maas baglatir.
CANDAROGLU ISFENDIYAR BEY ILE OLAN MÜCADELE ve IDARÎ DÜZENLEME
Karamanogullari'ndan sonra Anadolu Beylikleri'nin en kuvvetlilerinden plan Candarogullari, Karamanlilar gibi Osmanlilar'in en zor ve sikintili anlarindan faydalanmaya çalisan beyliklerden biri idi. Nitekim Candaroglu Isfendiyar Bey, Sultan Ikinci Murad'in amcasi Mustafa ve küçük kardesi Mustafa Çelebi'lerie mesgul oldugu ani firsat bilerek ondan yararlanmaya çalisarak Tosya, Çankiri ve Kalecik'i geri almisti. Halbuki buralar, daha önce Çelebi Sultan Mehmed zamanindaki gayretler sonucunda elde edilmis olup Osmanli himayesinde kalmak sartiyle Isfendiyar'in oglu Kasim Bey'e verilmisti. Isfendiyar Bey'in geri aldigi bu yerler, Osmanlilarin taraftan olan oglu Kasim'a ait yerlerdi. Isfendiyar Bey, bu topraklan almakla da yetinmeyip Tarakli Borlu denilen Safranbolu'yu alip Bolu'ya dogru uzanmisti. Bu arada Kasim Bey de Iznik hareketi esnasinda kaçip Sultan Murad'in yanina gelmisti. Sultan Murad, Küçük Sehzade Mustafa Çelebi olayini halledince Isfendiyar'a karsi kuvvet gönderdi. Kasim Bey de Osmanli kuvvetleri ile birlikte bulunuyordu. Osmanli ordusu Bolu'ya geldigi zaman Isfendiyar Bey'in ordusundaki Kasim Bey taraftarlari, efendilerinin bulundugu Osmanli ordusunun saflarina katilirlar. Böylece Isfendiyar Bey, büsbütün sarsilir. Bununla beraber savasi kabul etmekten baska çaresi de kalmamisti. Bu sebeple Bolu ile Gerede arasinda yapilan savasta maglub olup bozguna ugrar. Muharebenin karisikligi arasinda kendi Kapicibasisi Yahsi Bey tarafindan basina vurulan bir "bozdogan"la kulagi sagir olur. Zorlukla Sinop kalesine siginan Isfendiyar Bey artik sagirdi.
Candaroglu'nu takib eden Osmanli kuvvetleri, Kastamonu ile Bakir Küresini zapt ederler. Isfendiyar Bey, küçük oglu Murad Bey baskanliginda bir heyet vasitasiyle baris istemek zorunda kalir. O, bu barisi saglamak üzere Osmanli devlet adamlarina da ayri ayri mektuplar yazarak tavassutlarini ister. Bu arada torununun (Ibrahim Bey'in kizi) padisah tarafindan nikahlanmasini da teklif eder. Sultan Murad'in adamlari, barisilmasi için hükümdarlarina ricada bulunurlar. Bunun üzerine Sultan Murad, sulh yapmayi kabul etti.
Bu antlasma geregince Kasim Bey'e yerleri tekrar geri verilecek, Osmanlilarin aldiklari Kastamonu ile Bakir Küresi Isfendiyar Bey'e iade edilecekti. Fakat Isfendiyar Bey, Bakir Küresi hâsilatindan büyük bir kismini
Osmanli Devleti'ne verecek ve gerektigi zaman da Osmanli ordusuna asker gönderecekti (827 H./1423 M.).
Sultan Murad, bundan sonra bazi idarî tasarruflarda bulunup ondan sonra Edirne'ye dönmeye karar vermisti. Hükümdar ilân edildigi zaman henüz on sekiz yaslarinda bulunuyordu. Karsisinda da tehlikeli ve kuvvetli bir rakip olarak amcasi Mustafa vardi. Hükümdarliginin ilk senesi ümidsiz denecek kadar korkunçtu. Bununla beraber etrafinda ve kendisine sâdikane bir sekilde bagli olan Bâyezid, Ibrahim, Haci Ivaz Pasalarla Mihaloglu Mehmed Bey ve Kara Timurtas Pasa'nin vezirlik rütbesine kadar çikartilmis olan ogullan Ali, Umur ve Oruç Bey'ler bulunuyordu.
Daha önce de görüldügü gibi Bâyezid Pasa, Mustafa Çelebi hadisesinde Rumeli Beylerbeyi oldugu için onun üzerine gönderilmis, sonunda Düzme Mustafa tarafindan katl edilmisti.
Sultan Murad, küçük sehzade Mustafa Çelebi olayini halledince vezirleri ile maiyetindeki bazi mühim sahsiyetler arasinda mevcut rekabet ve geçimsizliklerin farkina varir. Devlet merkezinde fazla nüfuz sahibi kimselerin varligini kendi kudret ve hâkimiyeti için bir engel telakki etmis olmali ki, bunlarin bir kismini yeni vazifelerle merkezden uzaklastirma ihtiyacini duyar. Sultan Murad, Rumeli'ye dönmeden önce bu isi halletmeliydi. Bunun için Kara Timurtas Pasa'nin ogullarindan Umur Bey'i Kütahya'ya, Ali Bey'i Saruhan (Manisa) sancak beyligine gönderir. Oruç Bey'i de Anadolu Beylerbeyi yapar. Padisah, kendi lalasi olan Yörgüç Pasa'yi da Rumiye-i sugra valisi olarak Amasya'ya gönderir. Evrenoszâdeler ile Pasa Yigit oglu Turahan Bey ve Gümlü oglu gibi Rumeli beylerinin harp zamaninda padisahin maiyetinde birlesmeleri hariç baska zamanlarda Rumelideki vazife yerlerinde bulunuyorlardi. Onun için Rumeli beylerini ilgilendiren bir tedbire lüzum yoktu. Böylece divanda sadece Ibrahim Pasa ile Haci Ivaz Pasa kalmislardi.
Bu defa da iki vezir arasinda nüfuz rekabeti bas göstermisti. Vezir-i A'zam Ibrahim Pasa, devletin kurulusu ile birlikte hizmete giren Çandarli hanedanindan olup babasi Hayreddin ve biraderi Ali Pasa'lar da bu vazifede bulunmuslardi. Ibrahim Pasa, Çelebi Sultan Mehmed'e olan sadakati ve tehlikeli zamanlardaki hizmeti ile taninmis olup Çelebi Mehmed zamaninda kadiaskerlik ve ikinci vezirlikte bulunmustu. Bâyezid Pasa'dan sonra birinci vezir olmustu.
Haci Ivaz Pasa da Çelebi Mehmed'in bütün savaslarina istirak etmis, Karamanog'lu'nun Bursa'yi muhasarasi sirasinda burayi müdafaa ve muhafazada sebat göstermisti. Mustafa Çelebi hadisesinde aldigi tedbirler ve yazdigi mektuplarla Mustafa Çelebi kuvvetlerinin dagilmasina sebep olmustu. Bu bakimdan büyük hizmetleri olan degerli bir sahsiyetti. Çelebi Mehmed zamaninda hürmet görmüs, Yesil Camiin plânlarini tertip ederek disardan memlekete sanatkârlar getirtmisti.
îste bu iki degerli vezir arasindaki rekabet, Haci Ivaz Pasa'nin sahneden çekilmesine sebep olmustu. Haci Ivaz Pasa'nin kul (yeniçeri) ile gizli münasebetlerde bulundugu, padisaha suikast yapacagi ve divana silahla geldigi Sultan Murad'a haber verilir. Bir gün divanda Padisah, Haci Ivaz Pasa'nin gögsüne eliyle dokunarak içinde zirh bulundugunu anlayip sebebini sorunca Haci Ivaz Pasa buna cevap veremez. Bu durum, söylenenlerin dogru olabilecegini hatirlattigi için gözlerine mil çekilmek suretiyle Bursa'da ikamete mecbur edilir. Bu olayin hangi tarihte oldugu kesin olmadigi gibi, hadisenin bir at gezintisi sirasinda cereyan ettigine dair rivayetler de bulunmaktadir. Bu hadiseden sonra Ibrahim Pasa rakipsiz kalmis ve padisahin kendisine tam anlamiyla güvenmesinden dolayi tamamen müstakil imis gibi is görmüstür. Haci Ivaz Pasa ise hicretin 831 (1428) yilinda Bursa'da vefat etmistir. Cenazesi Pinarbasi'nda Kuzgunluk mevkiine defn edilmistir.
Bu idarî düzenlemeden sonra padisah, Gelibolu üzerinden yeniden Rumeli'ye geçip Edirne'ye gelir. Sultan Murad, saltanatinin buhranli geçen ilk yillarini geride birakip devlet islerini idarî ve siyasî bir düzene kavusturduktan, ülke ve halkin problemlerine çözüm yollari bulduktan sonra biraz rahat bir nefes almaya baslar. Çünkü artik içerde taht kavgasina yeltenip ülkeyi bölünme noktasina getirecek kimse kalmamisti. Disariya göre ise Sultan Murad'in gücü, kendisinden çekinilir bir kuvvete ulasmisti. Bu bakimdan artik evlenip rahat bir nefes alabilirdi. Zira Isfendiyar Bey'in, bizzat padisaha vermeyi teklif ettigi torunu Hatice Alime Hanim'la evlenme zamani gelmisti. Bu sebeple padisah, gelini almak üzere Isfendiyar Bey'in sarayina Çasnigirbasi Elvan Bey, Tavasi Serafeddin Pasa ile Reyhan Pasa; kadinlardan Halil Pasa'nin dul esi ve padisahin Sah Ana diye hitab ettigi Germiyanoglu Yakub Bey'in hanimi ile daha birçok erkek ve kadini külliyetli miktarda mal ve esya ile gönderir. Bunlar "mihr-i muaccel"i takdim edip gelini getireceklerdi. Kastamonu'da sölenler tertipleyen Isfendiyar Bey de gelenleri rütbelerine göre agirlayip bir nice ikramda bulunur. Orada akd edilen dügün merasiminden sonra Isfendiyar Bey, torununu Halil Pasa ile Germiyanoglu Yakub Bey'in hanimlarina teslim ederek büyük bir merasimle ugurlar. Hicretin 828 (1424) yilinda gerçeklesen bu dügünün, Sultan Murad bakimindan Edirne'de mi yoksa Bursa'da mi yapildigi kesin olarak tesbit edilebilmis degildir. Zira kaynaklardan bir kismi bunun Edirne'de, bir kismi da Bursa'da olduguna dair bilgi vermektedir. Bazi kaynaklar ise Sultan Murad'in bulundugu yeri zikr etmezler. Uzunçarsili, Sultan Murad'in nikahladigi kizin adinin Hatice Sultan oldugunu hicrî, 906 (M. 1500) tarihli bir vakfiyesi bulundugundan, kabrinin Bursa'da Kükürtlü Kaplicasi'nin yakinindaki Hatice Sultan Türbesi denilen büyük bir türbede oldugunu, orada daha baska kabirlerin de bulundugunu, ne türbe kapisinda ne de diger kabirlerde bir kitabenin bulundugunu nakleder.
Sultan Murad, evlendigi yil içinde kiz kardeslerinden üçünün de dügünlerini yaptirir. Hemsirelerinden Sultan Hatun'u Isfendiyar Bey'in oglu Kasim Bey'e, Ayse Hatun'u bilahare Varna muharebesinde sehid düsecek olan Karaca Bey'e, Ayse Hatun'u da Çandarlizâde Ibrahim Pasa'nin oglu Mahmud Bey'e nikahlamisti. Bu dügünler vesilesiyle büyük ziyafetler veriliyor, fakir ve yoksullar doyuruluyor, dügüne istirak eden herkese ihsanlarda bulunuluyordu.
RUMELI'DE ISTIKRARIN saglanmasi
Candaroglu Isfendiyar Bey üzerine yapilan harekâti firsat bilen Eflâk voyvodasi Drakul, Silistre'yi geçip Osmanli topraklarina taarruz etmisti. Sultan Murad'in emri ile bu taarruza karsilik olmak üzere Firuz Bey de Eflâk'a siddetli bir akin yapmisti. Bu akinda Firuz Bey, Drakul'u maglub etti. Maglub olan Drakul iki senelik haraca karsilik bir miktar para ve bazi hediyeler verecegini taahhüd etti. Bu maglubiyetle Drakul, barisa zorlanmisti. Sultan Murad'in Anadolu'dan Edirne'ye gelmesi üzerine Drakul iki oglu ile birlikte bizzat Edirne'ye gelmis ve bagliligini arz edip iki yillik vergisini de takdim etmisti. Bunun üzerine yaptiklarina göz yumulan Drakul, yerinde kalmak üzere ülkesine gönderildi. Ama iki oglundan biri (veya ikisi) de rehin olarak Osmanli sarayinda alikonmustu. 1424 yilinda gerçeklesen bu barisla bölge nisbeten rahat ve huzura kavusmus oluyordu.
Bölgede istikrarin saglanmasina tesir eden âmillerden biri de süphesiz ki Bizans'la varilan antlasmadir. Gerek Düzme Mustafa, gerekse Küçük Mustafa olaylarini çikarip Sultan Murad'i ve ülkesini bir hayli yoran, kardes kaninin akitilmasina sebep olan Bizans, artik yapacak bir sey bulamadigi için Osmanlilar'la iyi geçinmek ihtiyacini hissetmisti. Zira aksi takdirde kendi ülkesi ve imparatorluklari tamamen elden gidebilirdi.
Bu dönemde, Bizans Imparatoru Manuel, henüz hayatta ise de çok yasli oldugundan sekiz dokuz seneden beri bütün isleri saltanat ortagi olan oglu VIII. Ioannis görüyordu. Ioannis, daha kötü bir duruma düsmemek için Sultan Murad'a müracaatla baris yapmak istedigini bildirir. Bunun için elçi olarak Lukas Notaras, Melahrinos ve Bizans tarihçisi Françes'i Sultan Murad'a gönderir. Yapilan anlasma geregince Bizans, her sene Osmanli hazinesine üçyüz bin akça veya otuz bin duka altini vermeyi kabul ettigi gibi, Misivri ve Terkos mintikalari hariç olmak üzere, daha önce Bizanslilara geçmis olan Karadeniz sahilindeki bütün yerler ile Selanik havalisinde bulunan Situnion ve Ustruma (Karasu) taraflarina ilaveten, Osmanlilar'in Zeytin dedikleri Izdin'i de terk ediyordu (28 Subat 1424).
Yine 1424 senesinde Sirp despotu Istefan (Etyen) Lazareviç, Edirne'ye gelip eski dostluk antlasmasini yeniledi. Onunla birlikte bir Türk heyeti Alman Imparatorlugu'na seçilmis olan Macar Krali Sigismond'u tebrike ve iki yillik bir mütareke müzakeresinde bulunmak için gönderildi. Buna göre Osmanli heyeti, hem Sigismond'un imparatorlugunu tebrik edecek, hem de iki yillik bir mütareke imzalayacakti. Osmanli hükümdari bu heyetle birlikte kiymetli hediyeler de göndermisti. Sigismond tarafindan kabul edilen Osmanli heyeti ile iki yillik bir baris antlasmasi imzalanir. Bu akitten sonra Sigismond, Osmanli padisahina ayni sekilde hediyeler gönderir.
Rumeli'de istikrarin saglanmasina sebep olan anlasmalar yapildiktan ve bölge harpsiz bir döneme girdikten sonra artik Anadolu'daki pürüzlerin ortadan kaldirilmasina sira geliyordu.
Çelebi Sultan Mehmed'in vefati ve iki Mustafa Çelebi'nin isyanlari zamaninda, daha önce Osmanli sarayinda rehin bulunan Mentese Beyi Ilyas Bey'in iki oglu Leys ile Ahmed kaçarak memleketlerine gelmis ve hükümdarlik yapmaya baslamislardi. Rumeli'deki durumu düzene sokan Sultan Murad, Mentese tarafina gelerek bu iki kardesi elde edip Tokat kalesine gönderdikten sonra beyligi tamamen ilhak etmisti. Hicrî 829 (M. 1425) tarihinden itibaren bu beylik artik tarihe karismisti.
IZMIROGLU CÜNEYD BEY'IN AKIBETI
Kaynaklarda Izmiroglu, Aydinoglu, bazan da Kara Cüneyd diye adlandirilan bu beyin babasi olan Ibrahim, Yildirim Bâyezid tarafindan Izmir'e subasi olarak tayin edilmisti. Ankara savasi sonrasinda çikan kardes kavgalari esnasinda Cüneyd Bey, önce Isa Çelebi'ye yardim etmis, arkasindan da Süleyman Çelebi ile birleserek onun tarafindan Ohri sancak beyligine getirilmisti. Kardesler arasindaki mücadeleden istifadeyi düsünen Cüneyd Bey'in bu dönemdeki faaliyetlerinden ilgili bölümlerde bahsedilmis ve hakkinda bilgi verilmisti.
Daha önce de temas edildigi gibi Cüneyd, Mustafa Çelebi (Düzme Mustafa) kuvvetleri ile Ulubat suyu kenarina kadar gelmisti. Burada, Sultan Murad tarafindan tatmin edilip Aydin beyligine döner. Bundan sonra bütün gayretiyle eski Aydinogullan topraklarini tamamen elde etmeye çalisir. Böylece Anadolu birligini yeniden bozma faaliyetlerine ön ayak olur. Osmanlilara olan bagliligi red edip Osmanli idarecileri ile ugrasmaya baslar. Bunun üzerine Sultan Murad, onu yola getirmek maksadiyla yeni Aydin ili beyi Yahsi Bey ile Anadolu Beylerbeyi Oruç Bey'i vazifelendirir. Ancak bu beyler Cüneyd'e karsi bir basari elde edemezler. Bu son muvaffakiyet üzerine Aydin Bey'i olarak harekete geçen Cüneyd, Anadolu beylerini ve Bizans'i Osmanlilar'in aleyhine tahrike baslar. O, bununla da yetinmeyerek Venedik ile de ticarî ve siyasî münasebetlere girisir. Bununla beraber Sultan Murad'in Anadolu Beylerbeyligine tayin ettigi Hamza Bey, bu meseleyi ciddi bir sekilde ele alarak Halil idaresinde gönderdigi kuvvetler, Cüneyd'i Akhisar civarinda maglub edip onu sigindigi Ipsili kalesinde kusatirlar. Cüneyd, Karamanoglu Ibrahim Bey'in yardimlarini saglamak maksadiyla gizlice onun yanina gidip bir miktar Karaman askeri ile döndüyse de, bilahare bu yardimci kuvvetlerin kaçmasi sonunda Sisam adasinin karsisinda bulunan Ipsili kalesinde oglu Bâyezid ile birlikte tutunmaya çalisir. Bu arada Bizans Imparatoru VIII. Ioannis ve Venedik ile temasa geçerek yeni bir saltanat müddeisini Selanik'e geçirip Rumeli'nde isyan çikarmayi tasarlar. Fakat Murad Bey, Cenevizliler'den kiralanan gemiler ile onu deniz tarafindan da sIkIstirdigmdan vaziyeti gittikçe kötülesmeye ve artik müdafaada bulunamayacak bir duruma gelir. Bunun üzerine Hamza Bey'e teslim olmak zorunda kalan Cüneyd, kanina girdigi insanlara karsilik 1425 yilinda öldürülür. Çanakkale hapishanesinde bulunan oglu Kurt Hasan ile kardesi Hamza Bey de ortadan kaldirilarak soyuna son verilir.
KARAMANOGLU MEHMED BEY'IN ANTALYA'YI KUSATMASI VE OGLU IBRAHIM BEY'IN OSMANLI HIMAYESINE GIRMESI
Ankara Muharebesi'nden sonra Timur tarafindan yeniden kurulan Karaman Beyligi'nin basina Alaeddin Ali Bey'in oglu Mehmed Bey tayin edilmis, kardesi Bengi Ali Bey de Mehmed Bey'in hâkimiyeti altinda olmak sartiyla Nigde ve havalisine getirilmisti. Mehmed Bey, Osmanlilar'dan çekindigi için bir ara Memlûk sultaninin himayesini kabul etmisti. Fakat Memlûk Devleti'ne ait bazi yerlere el uzattigi için o devletle de arasi açilmisti. Gerçekten de Tarsus kusatmasi yüzünden Memlûklularla arasi açilan Karamanoglu Mehmed Bey, önce Nigde'ye hâkim bulunan kardesi Bengi Ali Bey, sonra da Dulkadiroglu Nasirüddin Mehmed Bey'le giristigi mücadeleyi kayb etmis ve Dulkadirliler tarafindan esir alinarak Kahire'ye gönderilmisti. Memlûk Sultani Melik Müeyyed Seyh, gerek Bursa'da, gerekse Tarsus ve Kayseri'de giristigi taskin hareketlerinden dolayi Karamanoglu Mehmed Bey'i azarlayip hapse attirmisti. Onun yerine de Karaman hükümdari olmak isteyen Nigde hâkimi Bengi Ali Bey'i destekleyerek onun hükümranligini tanimisti. Böylece Bengi Ali Bey, Karaman hükümdari olmustu. Fakat Memlûk sultani Melik Müeyyed'in ölümünden biraz sonra hükümdarligi elde eden Seyfeddin Tatar, Mehmed Bey'i serbest birakarak memleketine gönderir. Bengi Ali Bey, Mehmed Bey'in idareyi tekrar ele geçirmesi üzerine yeniden Nigde'ye çekilir.
Bilindigi gibi Ankara Muharebesi'nden sonra Antalya ve Korkuteli ile civari, Timur tarafindan Hamidoglu Osman Bey'e verilmisti. Osman Bey, Antalya'yi Osmanlilar'dan alamamis ise de Korkuteli taraflarinda hüküm sürüyor ve Antalya'yi da elde etmek için çare ariyordu.
Gerek Çelebi Sultan Mehmed'in ölümü, gerekse Mustafa Çelebiler isyanin, meydana getirdigi karisikliklardan istifade etmek isteyen Hamidoglu Osman Bey, Antalya'yi zapt etmek istemis, fakat bu ise tek basina gücünün yetmeyecegini anlayinca Karamanoglu ile birlikte hareket etmeye karar vermisti.
O dönemde, Osmanlilarin Antalya Sancak beyi olan Firuz Bey oglu Hamza Bey, bu birlesmeye mani olmak ve dolayisiyla sancagini kurtarmak için henüz iki kuvvet birlesmeden önce Korkuteli'nde bulunan Osman Bey'in kuvvetlerine baskin yapmis, Hamidoglu da bu müsademe esnasinda öldürülmüstü. Bu olaydan sonra Karamanoglu Mehmed Bey, Antalya önüne gelip kaleyi karadan kusatmisti. Bu sirada kaleden atilan bir gülle, Karamanoglu'na isabet ederek ölümüne sebep olmustu. Böylece Antalya, hem muhasara hem de isgalden kurtulmustu. Karaman ordusunda bulunan Mehmed Bey'in büyük oglu Ibrahim Bey, babasinin cenazesini alarak Karaman ordusuyla birlikte dönmüs ve Mehmed Bey'in cenazesini Larende'ye (Karaman) defn etmisti (27 Safer 826/9 Subat 1423).
Mehmed Bey'in ölümü üzerine yaninda bulunan ogullarindan Ali Bey, aralarindaki saltanat rekabeti yüzünden askerin Ibrahim Bey'i istedigini görünce kaçip Antalya kalesine siginir. Ibrahim Bey ve diger kardesi Isa Bey ise babalarinin cenazesini alip memleketlerine dönerler. Fakat Mehmed Bey'in kardesi Bengi Ali Bey, kardesinin öldügünü ögrenince Konya'ya gelip hükümdarligini ilân etmisti. Bunun üzerine Ibrahim ve Isa Beyler, babalarinin cenazesini defn ettikten sonra Osmanlilar'a siginmak zorunda kalmislardi.
Bu arada Antalya sancak beyi olan Hamza Bey de Karamanoglu Mehmed'in ölümünü ve Antalya'nin kurtuldugunu, kendisine iltica etmis olan Mehmed Bey'in oglu Ali Bey'le Sultan Murad'a arz etmisti.
Ibrahim Bey, amcasi Bengi Ali Bey'in yerine hükümdar olmak üzere Sultan Murad'in yardimini istemisti. Sultan Murad, eskiden beri aralarinda bulunan akrabaligi kuvvetlendirmek için Ibrahim Bey'le kardesleri Ali ve Isa'ya birer kiz kardeslerini vererek onlari kendine baglamaya çalisir. Osmanli siyasetine uygun düsen bu davranisla Sultan Murad, aradaki eski düsmanliklari ortadan kaldirmayi hedefliyordu. Bu düsmanligi tamamen yok etmek için onlarin her birine Rumeli'nde birer sancak da vermisti. Bu arada Ibrahim Bey'e kuvvet verip onun Konya ve Larende üzerine yürümesini saglayan Sultan Murad'in bu kuvveti sayesinde Ibrahim Bey, amcasini kaçirip Konya'da Karaman Beyligi'ne hâkim oldu. Fakat bunun karsiliginda da daha önce Osmanlilara ait olup Timur tarafindan Karamanogullari'na verilmis olan bazi yerleri (Hamideli Beysehir) eski sahiplerine yani Osmanlilar'a terk etmeye razi oldu (1424).
Sultan Ikinci Murad, gerek Rumeli, gerekse Anadolu'da kismen baris, kismen de mücadelelerle sagladigi sükûnetin devam etmesi için daha bazi islerin yapilmasi gerektigine inaniyordu. Nitekim Amasya, Tokat ve Canik havalisindeki yerlerde bir takim küçük Türkmen aile ve asiretleri vardi. Bunlar, gerek bulunduklari kalelerinin sarp olusu, gerekse devletin baska bölgelerde mesgul olmasindan istifade ile zaman zaman çevrelerini vurup eskiyalik ediyorlardi. Halk, bu yüzden bir hayli sIkInti çekiyordu. Hatta Solakzâde'nin ifadesine göre, insanlar bunlarin yüzünden evlerinden çikamaz hâle gelmislerdi. Bunlarin normal bir hale gelmesi ve geregi gibi idareleri devleti bir hayli mesgul ediyordu. Bu yerli Türkmen ailelerinden bir kismi, Ankara muharebesinden sonra Çelebi Sultan Mehmed tarafindan ortadan kaldirilmis ise de büyük bir grubu faaliyetlerine devam ediyordu. Sultan ikinci Murad, lalasi Yörgüç Pasa'nin faaliyetleri sonucunda bunlarin büyük bir kismini ortadan kaldirmaya muvaffak olmustur.
1404 Haziran'inda Amasya'da dünyaya gelen Murad, babasi Çelebi Sultan Mehmed (Birinci Mehmed)'in vefati üzerine daha 17 veya 18 yasinda bir delikanli iken Osmanli tahtina geçip idareyi eline almak zorunda kaldi. Ileride de temas edilip görülecegi gibi onun yönetimde bulundugu dönem, idarî, mülkî ve hukukî mekanizmanin istikrarli bir sekilde intizam ve ahenkle yürüyen bir devir olmustu. Bununla beraber hâlâ Timur âfetinden kalma ve islemekte bulunan bazi yaralarin bulunduguna isaret etmek gerekir.
Yas bakimindan çocukluktan henüz çikmis olan Ikinci Murad, hem savas sanatinda hem de siyasî deha ve anlayista çocukluktan çok uzakti. Gerçekten henüz on iki yaslarinda iken Seyh Bedreddin Mahmud isyaninin bastirilmasinda oynadigi önemli rol, babasi Çelebi Mehmed'in, oglunun yasina göre vaktinden önce tahta çikabilecegini ve buna lâyik olabilecegini sezdigi belirtilmektedir. Bunun için de hükümdar, oglunun, hükümdarlarin görmesi gereken egitimden geçirilmesini istemis, veliahdin savaslar ve iktidarin zorluklari ile karsilasmasini arzulamistir. Oglunun erken yaslarda tahta geçmesi, babasinin tasarilarina da uygun düsüyordu. Genç yasi, yakisikliligi, iliskilerindeki zerafet ve nezaket, gögüs gögüse olan savaslardaki mahareti, kendisinden daha yasli ve tecrübeli savasçilar ile bilhassa vasisi durumundaki Bâyezid Pasa ile yaptigi tartismalarda son derece yumusak basli davranmasi ve çocuksu görünüsüyle askerlerinin onu hem kalpten sevmeleri, hem de kudretine saygi göstermeleri, Ikinci Murad'i ordunun yegane hâkimi durumuna getirmisti. Babasinda görülen muntazam yüz hatlari, oldugu gibi ogluna da geçmisti. Onun manevî etkisine yakisikliligindan ileri gelmis bir tesir de eklenmisti. Velhasil, bir milletin, kendi basinda bulunan hükümdarda görmek istedigi, tabiatin taci olan yakisiklilik, bütünüyle Ikinci Murad'da toplanmisti.
Sehzade Murad, 1410 yilina kadar Amasya sarayinda kaldi. Sonra babasi Çelebi Mehmed ile Bursa'ya, 1413'te de Edirne'ye gitti. 12 yasina girince Rum vilayeti beyligi ile Amasya'ya geldi. Amasya, Tokat, Sivas, Çorum ve Osmancik bölgelerini içine alan Rum veya Danismendiye vilayeti, Osmanlilar'in dogu sinir vilayeti olup o dönemlerde fevkalâde bir önemi haiz idi. Bu yüzden Osmanli sultani, sarktaki gelismeleri çok dikkatle takip etmek zorunda idi. Çünkü burada, küçümsenmeyecek miktarda Türkmen ve Mogol göçebeleri vardi. Bunlari, merkezin kontrolü altinda tutabilmek pek kolay bir is degildi. Iste Çelebi Sultan Mehmed, büyük oglu Murad'i lalasi Yörgüç Bey ile bu mühim vilayetin basina gönderiyordu. Tayininden bir yil sonra Murad, idaresinde bulunan Amasya kuvvetleri ile Börklüce Mustafa isyanini bastirmak üzere Saruhan ve Izmir taraflarina hareket emrini almisti.
Babasi tarafindan, ileride hükümdar olabilecek sekilde yetistirilen Murad, babasinin ölüm haberini alinca Amasya ile Bursa'yi birbirine baglayan uzun yolu süratle asip Bursa'ya yetisir. Çelebi Sultan Mehmed'in ölümünden ancak o zaman haberdar olan Yeniçeriler, yeni sultani karsilamak üzere sehrin disina çikarlar. Yeniçeriler, onunla birlikte saraya kadar gelip huzurunda geçit resmini tamamladiktan sonra bagliliklarini bildirirler. Bursa'da, devlet ileri gelenleri ile yeniçeriler tarafindan kendisine bey'at edilen Murad Bey, babasinin cenazesini muhtesem bir törenle Yesil Cami yanindaki türbesine defn ettirip bir hafta yas tutulmasini emr eder. 25 Haziran 1421'de, babasinin ölümünden kirk gün sonra Osmanli tahtina geçip hükümdar olan Murad'a, Yildirim Bâyezid'in damadi Seyh Emir Buharî hazretleri kendi eliyle kiliç kusatip hükümdarligini ilan eder. Hükümdar olduktan sonra çevresinde bulunan beylikler ile politik bakimdan önemli olan Karaman, Germiyan, Mentese, Dulkadir, Isfendiyar beyleri ile Misir Sultani, Akkoyunlu ve Karakoyunlu emirleri, Hindistan hükümdari, Alman Imparatoru, Macar Krali Sigismond, Bizans Imparatoru ile Eflâk ve Bogdan Voyvodalari, Sirp ve Bosna Krallari, Mora Despotu ve Venedik Cumhuriyeti gibi devletlerin tamamina özel elçiler ile mektuplar gönderip kendisinin Osmanli tahtina geçip hükümdar oldugunu bildirir.
Tahta geçtigi sirada babasi gibi baris temayülünde oldugu anlasilan Sultan Ikinci Murad'in bu barisçi arzusu, özellikle Bizans tarafindan farkli bir anlayisla yorumlanacaktir. Bu sebeple Bizans, hemen hemen her zaman oldugu gibi, bu sefer de, saltanat degisikliginin meydana getirecegi nazik durumdan yararlanmaya yeltendi.
Sultan Murad'in, Osmanli toplumunu taht hakkinda tereddüde düsürecek yasta baska erkek kardesi yoktu. Onun, iki kardesi, daha babalarinin sagliginda ölmüslerdi. Sadece çocuk denebilecek yasta iki küçük kardesi kalmisti. Bunlar da daha sonra vebadan öleceklerdi.
Daha önce de temas edildigi gibi, Müslüman ve Hiristiyan devletlere elçiler gönderen Sultan II. Murad, Karaman Beyi ve Macarlarla birer baris antlasmasi yapar. Barisi seven bir kimse olarak Sultan Murad, bu duygusunu her zaman açiga vuruyordu. Fakat Bizans devlet adamlarinin Osmanlilar'daki saltanat degisikliginin meydana getirebilecegi ilk günlerdeki saskinlik havasindan faydalanmak istemeleri, Sultan Murad'i mücadeleye hazirlanma mecburiyetinde birakti. Bizans'tan, Sultan Murad'i tebrik için gönderilen elçiye verilen gerçek talimat, Mustafa Çelebi (Düzme Mustafa)'nin elde bulunusundan istifadeyi temindi. Imparator Manuel, bir koz olarak elinde tuttugu Mustafa Çelebi vasitasiyle Murad'dan bazi menfaatler temin etmek istiyordu. Buna göre, imparatorun elçisi Çelebi Sultan Mehmed'in vasiyetine istinaden Murad'in, küçük kardeslerinin kendisine teslim edilmesini ister. Çelebi Sultan Mehmed'in iki küçük oglunun (Yusuf ve Mahmud) Bizans'a gönderilme isi, sadece bir vasiyet olduguna göre iki devlet arasinda taahhüde bagli olmayan bir mesele idi. Bunu bir hak isteme seklinde ileri sürmek, Bizans kurnazligindan baska bir sey degildi. Nitekim elçinin sehzadelerle ilgili talebine veziri azam ve Rumeli beylerbeyi olarak islerin idaresini elinde bulunduran Bâyezid Pasa, padisah adina "Müslüman evladinin, müslüman olmayanlar yaninda terbiye ve egitim görmesinin Seriat-i Muhammediye'ye aykiri oldugu, bu bakimdan efendisi imparatora bu vâsilikten vaz geçerek kendisi ile iyi iliskilerini devam ettirmesini rica eyledigini" söyler. Böylece, daha önce alinan vâsilik kararina uyulmayarak sehzadeler Tokat'a gönderilir.
Manuel, elçilerine verilen bu cevabi ögrenince, memleketinin içinde bulundugu acikli durumu ve güçlü bir düsmanin öfkesini üstüne çekmekle kendisini tehlikelere atmis olacagini hesap etmeksizin Dimitrius Laskaris Leontarius'u iyice silahlanmis on kadirga ile Limni adasina gönderir. Leontarius, imparator adina burada adeta bir sürgün hayati yasayan Mustafa Çelebi ile pazarliga girisir. Yapilan bu pazarliga göre Mustafa ve onun kader arkadasi olan Izmiroglu Cüneyd serbest birakilacaklardi. Mustafa, tahtin mesru vârisi olarak kabul edilecekti. Limni adasindaki sürgün hayatindan sonra böyle bir devlet kusunun basina konmasina sevinen Mustafa Çelebi, saltanati ugruna bol bol vaadlerde bulunur. Imparator, entrikali siyasetinin Müslüman Türkler arasinda çikaracagi nifaktan büyük faydalar umarak Mustafa'ya bazi sartlar teklif edince bunlar büyük bir istiyakla kabul edilir. Buna göre sayet Mustafa basarili olursa Gelibolu ile Istanbul'un kuzeyinde Bogdan sinirina kadar Karadeniz kiyisindaki bütün sehirler ile güneyde Erysus ve Aynaroz'a kadar olan yerlerin tamamini Imparatora geri vermeyi taahhüd etti. Böylece Mustafa, büyük emeklerle elde edilmis bulunan topraklan, tekrar Bizans'a vermeyi kabul ediyordu. Mustafa, kendisi için utanç verici olan bu antlasmayi imzaladiktan ve yemin ile de onu teyid edip saglamlastirdiktan sonra Leontarius, 15 gemiden mütesekkil bir filo ile onu ve yandaslarini Gelibolu önlerine çikarir (Eylül 1421). Bu hareketi ile Sultan Ikinci Murad'a karsi cephe alan Bizans'la birlikte Anadolu beylikleri de yeni hükümdarin babasi olan Mehmed Çelebi'nin yaptigi ilhaklari geri almak ve Osmanli tabiiyetini tanimamak suretiyle ayaklanip Anadolu birliginin bozulmasina sebep oldular. Nitekim Germiyanoglu II. Yakub Bey, Sultan Murad'i tanimayarak Mustafa Çelebi'nin tarafini tuttugu gibi, Hamideli de Karamanoglu tarafindan isgal edildi. Öte yandan babalan Ilyas Bey tarafindan Osmanli sarayina gönderilmis bulunan Menteseogullari'ndan Ahmed ve Leys de bu karisikliklardan istifade ile kendi memleketlerine dönmüs ve bagimsizliklarini ilan edip kendi adlarina bastirdiklari paralara Osmanli hükümdarinin adini koymamak suretiyle onu tanimadiklarini gösterdiler. Anadolu birligine vurulan darbe bu kadarla da bitmiyordu. Aydinoglu ile Saruhanoglu eski topraklarindan bir kismini ellerine geçirmislerdi. Keza taarruza geçen Isfendiyar Bey de Osmanlilar'in himayesi altinda Çankiri, Kalecik ve Tosya'da hüküm süren oglu Kasim'i buralardan kovmustu. Sultan Murad, Bizans tarafindan tertiplenen ve Osmanli ülkesini bölmeye yönelik olan Sehzade Mustafa isyani ile ugrasirken bu oldu-bittilere karsi sessiz kalmak ihtiyacini hissetmisti. Zira günün siyasî sartlari bir müddet için onu böyle davranmak zorunda birakmisti.
MUSTAFA ÇELEBI'NIN ISYANI ve ÖLDÜRÜLMESI
Sultan Ikinci Murad, hükümdarliginin ilk iki yilini iç isyanlari bastirmak ve ülke birligini yeniden tesis etmekle geçirdi. Gerek kendisi gerekse devleti için en büyük tehlike Mustafa Çelebi'nin isyani idi, Daha önce de temas edildigi gibi Mustafa Çelebi, Bizans Imparatoru'nun sözünden çikmamak, oglunu rehine olarak onun yarlina vermek ve Osmanlilar'a ait bazi yerleri Bizans'a terk etme karsiliginda Imparatorun adami ile bir antlasma yapmisti. Buna karsilik Imparator da Ikinci Murad'i degil, onu hükümdar olarak taniyacakti. Bu hareketin gerçeklesmesi için de Imparator ona yardim edecekti. Iki taraf arasinda gerçeklestirilen bu antlasma geregince Imparator, Limni adasinda sürgün hayati yasayan Mustafa Çelebi'yi Gelibolu önlerine çikarip ona yardim edecekti. Onu, 15 gemiden mütesekkil bir filo ile Gelibolu önlerine çikaran Leontarius, bu hareketi ile Bizans adina büyük bir basari saglamis oluyordu. Mustafa Çelebi, yaninda Izmiroglu Cüneyd Bey ve maiyetine ilaveten bir kisim Rum kuvvetleri de oldugu halde Gelibolu'ya gelir.
Mustafa Çelebi'nin kuvvetleri Gelibolu'ya çiktiklari zaman karsilarinda Sultan Murad'in kuvvetlerini buldular. Iki taraf arasinda siddetli muharebeler oldu. Mustafa'nin kuvvetlerine kumanda eden Cüneyd Bey, galib gelince Mustafa kadirgadan inip karaya çikar. Ama muharebe yeniden devam edip siddetlenir. Geceyi kadirgada geçiren Mustafa Çelebi, Gelibolu halkinin ileri gelenlerini davet ederek kendisinin Yildirim Bayezid'in oglu oldugunu, Edirne'ye gitmesi için kendisine yol verilmesini ve hükümdar olarak taninmasini ister, Gelibolu halki ve civardakiler, Mustafa Çelebi'ye bey'at ettilerse de Sahmelek komutasindaki kale muhafizlari kaleyi teslim etmediklerinden Mustafa Çelebi, Izmiroglu Cüneyd Bey ile Leontarius'u kale önünde birakarak Aynaroz taraflarina dogru yürüyüp bazi yerleri ele geçirmisti. Halk, geçtigi yerlerde Mustafa Çelebi'ye iltihak ediyordu. Böylece, gün geçtikçe kuvvetleri de çogalip büyüyordu. Bu arada önemli olan mesele Rumeli'de sadece halk tabakasinin degil, askerin, komutanlarin ve Rumeli Beylerbeyi'nin Mustafa Çelebi'ye iltihak ederek onu hükümdar olarak kabul etmeleri geliyordu. Zaten onun kisa zamanda muvaffak olmasinin ve kuvvetlerinin çogalmasinin en önemli âmili Rumeli bey ve komutanlarinin kendisine katilmalari idi.
Mustafa Çelebi'nin, Müslüman kani akitilarak zapt edilmis olan topraklari Bizans'a terk etmeyi kabul eden bir antlasma imzaladigi ve devletin birligini bozacak iddialarla ortaya çiktigi halde Rumeli beylerinin ona iltihak etmesi dikkati çekecek bir noktadir. Bazi tarihçilere göre bunun sebebini henüz on sekiz yasinda bulunan bir delikanlinin yerine, yetiskin bir kimsenin tahta geçmesi arzusu bulunmaktadir. Bununla beraber bu meseleye sadece yasça küçük veya büyük olma açisindan bakmamak gerekir. Bölge halkini etrafina toplamayi basaran Mustafa Çelebi, Vardar Yenicesinden sonra Edirne'yi de ele geçirmek suretiyle Rumeli'ne hakim olacakti.
Cüneyd Bey'in fikir ve yardimi ile Rumeli'nin "Yayasini" "Müsellem" hale getiren Mustafa Çelebi, her birine elliser akça harçlik tayin ederek yeni bir teskilat kurmaya muvaffak olur. Bu uygulama, askerin hosuna gider. Mustafa Çelebi'nin yaptigi tahribat ve kazandigi basari haberleri Bursa'ya ulasinca Sultan Murad'in huzuru ile Vezir-i Azam ve Beylerbeyi Bâyezid, ikinci vezir Çandarlizâde Ibrahim, üçüncü vezir Haci Ivaz Pasa'larla Timurtas Pasa'nin Umur, Ali ve Oruç Beyler adindaki üç oglu bir görüsme yaparlar. Bu görüsmede Ibrahim Pasa ile Haci Ivaz Pasa, hem beylerbeyi olmasi hem de Rumeli beylerini yakindan tanimasi sebebiyle Bayezid Pasa'nin Mustafa Çelebi üzerine gönderilmesini teklif ederler. Timurtas Pasa'nin ogullari ise bizzat padisahin gitmesini söylerler. Sultan Murad, ilk iki vezirin teklifi üzere babasinin en güçlü vezirlerinden olan Bâyezid Pasa'nin gitmesini uygun görür.
Gelibolu yolu kapali oldugundan Bâyezid Pasa kis mevsiminde Istanbul Bogazi'ndaki Güzelcehisar (Anadoluhisari)'dan Rumeli yakasina geçer. Yaninda büyük bir kuvvet yoktu. Edirne tarafina gidip orada da kuvvet topladi. Mustafa Çelebi'nin Gelibolu'dan çikip geldigini duyunca onu Sazlidere mevkiinde karsilar. Askeri, Mustafa Çelebi tarafina geçen bu Pasa da sehzadeye iltihaka mecbur olur. Mustafa Çelebi, Timur ile yapilan savasta aldigi yaralari göstererek Bâyezid Pasa'yi kendine baglayip vezir tayin etmek istediyse de çok geçmeden Evrenos ogullari ve Cüneyd Bey'in de tesviki ile onu Sazlidere'de öldürtür. Bâyezid Pasa'nin öldürülmesinden sonra bütün askerleri, Mustafa'nin tarafina geçerler. Bundan sonra parlak bir tören ve muzaffer bir eda ile Edirne'ye giren Mustafa Çelebi, burada hükümdarligini ilân eder. Rumeli'deki bütün sehir ve merkezler, onun hükümranligini tanidilar.
Mustafa Çelebi, bundan sonra Anadolu'ya geçmek üzere Gelibolu'ya tekrar hareket eder. Artik Rumeli'nin bütün beyleri ve kuvvetleri onunla beraberdirler. Mustafa Çelebi'nin Sazlidere basansini haber alan Gelibolu muhafizi, kaleyi Dimitrius Leontarius'a teslim etmek zorunda kalir. Dimitrius, buraya asker ve mühimmat koymaya hazirlanirken, Izmiroglu Cüneyd Bey yetiserek buna mani olur. Bunun üzerine Mustafa Çelebi'ye bas vuran Dimitrius'a, Mustafa Çelebi, Gelibolu'yu Imparatora teslim edecegine dair verdigi sözü unutmadigini, ancak böyle bir harekette bulunmasinin Müslüman halk arasinda büyük bir infiale sebep olacagini bu yüzden halkin kendi padisahligini tanimayacagini söyler. Bunun üzerine Istanbul'a dönen Dimitrius Leontarius, durumu Imparatora anlatir.
Mustafa Çelebi, Gelibolu kalesini tahkim ederek donanmaya komutanlar tayin eder. Buradaki isleri yoluna koyduktan sonra Edirne'ye dönerek, daha önce kardesi Çelebi Sultan Mehmed tarafindan devlet hazinesine konmus bulunan servete el koyarak sefahata baslar.
împarator, Mustafa Çelebi'nin kendisini atlatarak Gelibolu'yu vermemesi üzerine onu terk edip Sultan Murad'la anlasmak ister. Bu siralarda Bursa'da bulunan Sultan Ikinci Murad, Gelibolu'nun Imparatora teslim edilmedigi haberini alinca o da bu firsattan istifade etmek ister. Bunun için, Bâyezid Pasa'nin ölümünden sonra Vezir-i Azam olan Çandarlizâde Ibrahim Pasa'yi elçi olarak Istanbul'a gönderir. Fakat Imparator, Gelibolu ile iki sehzadenin kendisine teslim edilmesinde israr ettigi için bir anlasmaya varilamaz. Bu durum, Sultan Murad'in, Mustafa Çelebi tarafindan kazanilan basarilardan bir hayli telasa düstügünü göstermektedir. Gerçekten de Sultan Murad, Yildirim Bâyezid zamaninda Bursa'ya gelen ve kaynaklarin ifadesine göre bütün Osmanli padisahlarinin kendisine hürmet ettigi, kendisinden daima hayir dua bekledikleri ve kendilerine kiliç kusatan Emir Sultan'dan manevî yardim talebinde bulunur. Verilen bilgiye göre Emir Sultan, Murad ile amcasi Mustafa Çelebi (Düzmece Mustafa) arasindaki mücadelede, Sultan Murad tarafini tutup onu tesci' etmis, ayni hükümdarin 1422 Istanbul muhasarasina beraberinde yüzlerce dervis ile bizzat istirak etmistir.
Cenevizliler, Osmanlilar'dan önce Foça'daki sap madenlerini isletiyor ve Saruhanogullari'na her sene bir miktar para vererek buradaki kalede ikamet ediyorlardi. Buradan elde edilen saplari da Avrupa piyasalarina ihraç ediyorlardi. Bölge, Osmanlilar'a geçtigi zaman bu vergiyi Osmanlilar almaya basladilar. Bu Ceneviz kolonisi, dogudaki diger Ceneviz kolonileri gibi belli bir süre tayin edilen podesta (vali, komiser) veya konsoloslar vasitasiyle idare ediliyorlardi. Çelebi Sultan Mehmed'in sagliginda Foça'da Jan Adorno adinda bir podesta bulunuyordu. Burasi on sene müddetle kendisine verilmisti. Adorno, Foça madenlerini islemek karsiliginda senede yirmi bin altin üzerine Çelebi Sultan Mehmed'le anlasmisti. Çelebi Mehmed'in vefatindan sonra ortaya çikan Mustafa Çelebi hadisesi esnasinda, maden isi aksamis ve Jan Adorno yillik imtiyaz bedelini ödeyememisti.
Adorno, Çelebi Sultan Mehmed'in ölüm haberini alinca bu firsattan istifade ile borcundan kurtulmak isteyerek Sultan Murad'a mektuplar yazar. Bu mektuplarda o, kendisini kadirgalarla Anadolu'dan Rumeli'ye geçirebilecegini ve kendisine hiç kimsenin yapamadigi hizmeti yapacagini söylemisti. Murad tarafindan memnuniyetle karsilanan bu teklif, zamani gelince iyi bir sekilde degerlendirilecektir.
Böylece, Foça'lilarla da anlasan Sultan Murad'a karsilik Mustafa Çelebi, kazandigi zaferin sarhoslugu içinde kendini zevk ve eglenceye kaptirmisti. Askerinin hizmetlerine karsilik, onlari mükâfatlandirmayi aklina bile getirmiyordu. Hatta öylesine ki sayet Cüneyd, Sultan Murad'in hazirliklarini bildirerek kendisini tembelliginden uyandirmamis olsaydi, aleyhinde silahlandigi genç padisahi da unutacak ve Edirne'de hareketsiz oturup duracakti. Cüneyd, Mustafa'ya: "Murad, Imparatorla pazarlik halinde bulunuyor, üstelik Frenklerle de anlasiyor. Biz de Edirne'de hiç bir hazirlikta bulunmadan oturuyoruz. Onlar bu tarafa gelmeden önce biz karsi tarafa geçelim. Her bakimdan düsmanlarimizdan üstünüz. Onlar bu tarafa geçerlerse, bizim için felaket olur." diyerek onu ikaz ediyordu. Cüneyd, bu sözleri ile düsmanlari olan Sultan Murad'in Cenevizlilerle birlikte Avrupa'ya gelmeden önce kendilerinin Asya'ya geçmesini ögütlüyordu. Gerçi O, bu düsünce ve bunun mahsûlü olan hareketleri ile daha çok kendi menfaatlerine hizmet ediyordu. Çünkü sonucundan ümidini kestigi bir tesebbüsün sonlarindan, yeni bir hainlikle kurtulmak niyetinde idi.
Mustafa Çelebi, derhal kuvvetlerini toplayarak 20 Ocak 1422'de Gelibolu'ya gelip Lapseki'ye geçer. Sultan Murad'in müttefiki olan Cenevizlilerin donanmasi, Mustafa Çelebi'nin geçmesine mani olmak istediyse de bunda muvaffak olamaz. Mustafa Çelebi'nin yaninda on iki bin atli ve bes bin yaya vardi. Mustafa Çelebi, burada üç gün kaldiktan sonra Bursa'ya dogru harekete geçer. Bunu haber alan Sultan Murad, Bursa'dan çikarak Ulubad'a gelir. Ulubat deresi üzerindeki köprüyü keser. Böylece Mustafa'nin ordusunun sol kanadi denize dayanmis, sag kanadi da Ulubat gölü ve batakliklari ile kapanmis bulunuyordu.
Sultan Murad'in maiyetinde Haci Ivaz Pasa ile Timurtas'in üç oglu Umur, Ali ve Oruç Beylerle, Cüneyd'in kardesi oldugu söylenen Hamza Bey de vardi. Iki taraf, Ulubat suyu önünde ve suyun iki kiyisinda karsilasirlar. Bu karsilasmada hiçbir taraf üstünlük saglayamaz. Sultan Murad'in ordusunda Mihaloglu Mehmed Bey de vardi. Bu zat, Musa Çelebi'nin Rumeli'deki saltanati zamaninda onun beylerbeyi yani ordu komutani idi. Bununla beraber el altindan Çelebi Mehmed'e taraftar idi. Çelebi Mehmed zamaninda akinci beyliginde ve divanda bulunmustu. Seyh Bedreddin Mahittud olayinda Tokat kalesinde hapsedilmisti. Murad hükümdar olup, Mustafa Çelebi hadisesi ortaya çikinca Murad'in devlet adamlari, eski söhretli Rumeli beylerinden olan Mihaloglu'nun serbest birakilarak gönlünün alinmasini ve bunun Rumeli akinci beyleri üzerindeki nüfuzunun büyüklügünden söz ettiler. Bunun üzerine Mihaloglu Mehmed Bey derhal Tokat'tan alinarak Bursa'ya getirilmis, oradan da ordu ile Ulubat önüne gelmisti.
Mihaloglu Mehmed Bey, bir gece Ulubat çayinin kenarina gelerek Rumeli akinci beylerini isimleri ile çagirmaya baslar. Bunlar, çay kenarina gelerek ölmüs oldugunu sandiklan Mihaloglu'nun sag oldugunu anladilar. O, akinci beylerine padisahlarinin oglunu terk ederek bir düzme hükümdara tabi olduklarindan dolayi sitemde bulunur. Bu sitem karsisinda onlar, Mihaloglu'nun istegi dogrultusunda hareket edeceklerine söz verirler. Böylece Mihaloglu, Rumeli beylerinden, Murad'in tarafina geçeceklerine dair söz almis oldu. Bu görüsmeden haberdar olan Mustafa Çelebi, korkmaya baslar.
Bu korku, kalbinde büyük süphelerin meydana gelmesine sebep olur.
Bu sirada Mustafa, Ulubat çayinin kiyilarina yaklasir. Murad, savasa hazirlanmakla beraber, tahta çikisinda kendisine kiliç kusatan Emir Sultan'in kendisi için dua etmesini ister. Emir Sultan da üç gün üst üste dua edip zaferin Murad'a ait olmasi niyazinda bulunur. Bu üç gün içinde Mustafa, sinirlerinin fazlasiyla gerilmesinden dolayi bir burun kanamasina tutulur. Mustafa'nin taraftarlari bunu, onun yenilecegine bir isaret sayarlar.
Tam bu esnada Vezir Haci Ivaz Pasa'dan, Mustafa Çelebi'ye gizli bir mektup gelir. Haci Ivaz, mektupta kendi sadakatinden bahs ettikten sonra Rumeli beylerinin Murad'la ittifakindan ve gününü tayin ettikleri bir baskinla ansizin kendisini yakalayacaklarindan inandirici bir sekilde söz eder. Bundan baska Timurtas Pasa ogullarindan da Cüneyd Bey'e bir mektup gelmisti. Onlarin bu mektubunda da dostluklar hatirlatiliyor ve Rumeli beylerinin Mustafa Çelebi'yi yakalayarak Sultan Murad'a teslim edeceklerine temas ediliyordu. Sayet kendisi Osmanlilarin hâkimiyetini taniyacak olursa, Aydin ve havalisinin kendisine verileceginden bahs ediliyordu.
Mustafa Çelebi, Rumeli beylerinin Mihaloglu Mehmed Bey ile görüsmelerinden süpheye düsmüstü. Haci Ivaz Pasa'dan gelen mektup ise onun bu süphelerini büsbütün artirmisti. Bunun üzerine durumu Cüneyd Bey'e açar. Cüneyd Bey, kendisine gelen mektuplari da ona gösterir.
"Harp hiledir" kaidesince uygulanan bu plân, kisa zamanda tesirini göstermis ve Mustafa Çelebi'nin, Cüneyd'den süphelenerek ona karsi güvensizlik duymasina sebep olmustu. Cüneyd ise bu isin sonunu iyi görmediginden, bir gece Mustafa'nin ordusundaki herkes uyurken, gümüs ve altindan en degerli esyasini alarak, silah arkadaslarindan kendisine en çok bagli olan yetmis kisi ile oradan çikip Aydin yolunu tutar. Kaçaklar, çadirlarinda isiklan yanar durumda biraktiklarindan, gidisleri ancak safak vakti anlasilabildi. Bu haber orduda hemen yayildi. Mustafa'nin askerlerini dehsetli bir korku sardi. Bu korku sadece orduda degil, bizzat Mustafa'nin kendisinde de vardi. O, Cüneyd'in Murad tarafina geçtigini zannetmisti. Bu esnada Sultan Murad'in ordusunda borazan ve davullarin çalmasi da ondaki bu düsünceyi kuvvetlendiriyordu.
Aldatilmak suretiyle hiç kimseye güveni kalmayan Mustafa Çelebi, bir an evvel Rumeli tarafina kaçip kurtulmak istiyordu. Çok az maiyeti ile Lapseki'ye dogru yola koyuldu. Bunun kaçmasindan sonra Ulubat nehri üzerine kurulan köprüden karsiya geçen Rumeli beyleri ve akinci tavcilari (timarli akincilar) gelip Sultan Murad'a bas egdiler.
Mustafa Çelebi kaçarken Biga çayi önüne gelerek mevsim sartlan geregi nehrin taskin olmasindan dolayi Biga kadisinin yardimiyla ve bir hayli altin karsiliginda geçidi bulup karsi tarafa geçmeye muvaffak olur. Sahile inen Mustafa Çelebi, orada bulunan gemilere binerek Gelibolu tarafina hareket eder. Giderken takip edilmemesi için Anadolu sahilinde ne kadar nakil vasitasi varsa hepsine el koyar. Gelibolu limanim da tahkim eden Mustafa Çelebi, Gelibolu'daki vasitalarin Anadolu sahiline geçmemeleri için onlari da karaya çektirmek suretiyle kendi konumunu emniyet altina alip sahillere muhafizlar tayin eder.
Böylece, harp etmeksizin savas alanina muzafferâne bir sekilde sahip olan Sultan Murad'in adamlari, kendisine hiç tereddüd göstermeden ve sicagi sicagina Mustafa Çelebi'nin takib edilip bu isin bitirilmesini teklif ederler. Ama Anadolu sahilinden, karsi sahile geçmek üzere onlara yardimci olacak bir vâsita da yoktu. Fakat Sultan Murad, daha önce anlastigi Foça Ceneviz Beyi Adorno'ya vaziyeti bildirerek derhal harp gemilerini göndermesini ister. Adorno, hazir durumda beklemekte olan yedi kadirga ile bogazi geçip Lapseki'ye gelir. Sultan Murad, bes yüz kadar maiyeti ile kadirgalarin en büyügüne biner. Diger kadirgalarda da Türk ve Frenk askerleri bulunuyordu. Gemilerle denizin ortasina gelindiginde Adorno, Sultan Murad'in önünde diz çökerek, sap madenleri sebebiyle Osmanli hazinesine olan borcunun bagislanmasini rica eder. Yirmi yedi bin Bizans altini tutan bu borç, Sultan Murad tarafindan aff edilerek Adorno'nun eline bir belge verilir. Gelibolu sahilinde bulunan Mustafa Çelebi, Ceneviz gemilerinin yaklastigini görünce Adorno'ya bir adam göndererek Murad'i karaya çikarmamasini, buna karsilik kendisine elli bin altin vermeyi teklif ettiyse de bu teklif red olunur.
Karaya çikmaya muvaffak olan Sultan Murad'in ordusu ile Mustafa Çelebi'nin ordusu arasinda meydana gelen muharebede Mustafa'nin kuvvetleri maglup olarak kaçarlar. Gelibolu kalesi, Sultan Murad'a teslim olur. Harp meydanindan sür'atle kaçan Mustafa Çelebi, nihayet Edirne'ye ulasir. Sarayda bulunan hazineyi alarak Eflâk tarafina dogru kaçmaya baslar. Üç gün kadar Gelibolu'da kalan Murad, kaleyi teslim aldiktan sonra süratle ve büyük bir ordu ile yoluna devam edip Edirne'ye girer.
Murad, Mustafa'yi takip etmek üzere seçme kuvvetler gönderir. Mustafa Çelebi, Sultan Murad kuvvetleri tarafindan süratle takip edilir. Bu kuvvetler, kendisini Edirne'nin kuzeyinde ve Tunca nehrinin kenarindaki Kizilagaç Yenicesi'nde yakalayarak Edirne'ye getirirler. Sultan Murad, Mustafa'nin herhangi bir sahis gibi umumi meydanda asilmasini emreder. Onun, bu sekilde meydanda asilmasi, kendisinin Osmanli sülalesinden olmadiginin belirtilmesi içindi. 825 (1422) yilinda Edirne'de asilarak öldürülen Mustafa Çelebi'nin Rumeli'deki hükümdarligi, takriben bir buçuk yil kadardir.
ISTANBUL KUSATMASI
Bizans Imparatoru Ikinci Manuel'in, Çelebi Sultan Mehmed'in vefatindan sonra Mustafa Çelebi'yi salivermesi ve onunla anlasarak Osmanli Devleti'nin basina büyük bir gaile açmasi, Sultan Murad'in kendisinden önce bes defa kusatilmis bulunan ve hiç birinde de alinamayan Istanbul, dolayisiyle Bizans problemine bir çare düsünmesine sebep olmustu. Mustafa Çelebi isyanini, fazla kardes kani dökülmeden basarili bir sekilde atlatan Murad, Bizans'in devamli surette oynadigi iki yüzlü rolüne son vermek istiyordu.
Sultan Murad'in, amcasina karsi olan galibiyeti, Bizans Imparatoru'nu korkutmustu. Mustafa Çelebi'yi serbest birakip onu Murad'la mücadeleye tahrik ederken, Osmanlilar'in senelerce kardes kavgalari ile kanlarini akitip zayiflayacaklarini düsünen imparatorun hesaplan tam anlamiyla gerçeklesmemisti. Halbuki bütün ricalara ve kendisine saglanmaya çalisilan menfaatlere ragmen Bizans Imparatoru Manuel, Mustafa Çelebi'ye yardimi daha kârli bulmus olacak ki, Ikinci Sultan Murad'in bütün tekliflerini red edecek ve hatta Sultan Murad'in elçisi olan Çandarlizâde Ibrahim Pasa'yi dinleme nezâketinde bile bulunmayacakti.
Gerçi Osmanlilar, baslangiçta imparatorun düsündügü sekilde ikiye ayrilmakla beraber, bu ikilik davasi, kisa sürmüs ve hemen hemen kansiz denecek sekilde sona ermisti. Hatta fazla zayiat verilmeden halledildiginden kuvvet kaybina da ugranilmamisti.
Mustafa Çelebi hadisesinin bastirildigi ve sehzadenin bertaraf edildigi haberini alan ihtiyar Manuel ile saltanat ortagi olan oglu VIII. Ioannis'i bir telas alir. Bu sebeple görünüste Murad'i tebrik etmek, fakat gerçekte durumu ögrenmek ve aradaki soguklugu giderip dostluga çevirmek için Bizans asilzâdelerinden Lakanas ve Marko Ganis adlarinda iki elçi gönderirler. Bu elçiler, bütün kabahati Bâyezid Pasa'ya yüklerler. Onlara göre Sultan Mehmed (Çelebi Mehmed)'in vasiyetine ragmen, Bâyezid, bu çocuklari vermedigi gibi elçileri de kovmustu. Sultan Murad, bu iddiada bulunan elçileri huzuruna kabul etmedigi gibi hediyelerini de red eder. Öyle anlasiliyor ki Sultan Murad ise Bizans'in bu iki yüzlülügüne kanmamis, baska devletlerden tebrik için gelen heyetleri kabul ettigi halde Istanbul ile ilgili hazirliklarini tamamlayincaya kadar Bizans elçilerini kabul etmemisti. Fakat bütün hazirliklarini tamamlayinca elçileri huzuruna çagirarak Imparatorlarinin yanina dönmelerini ve yirmi bin askerin basinda olarak cevabini bizzat kendisinin getirecegini söylemelerini emr etmisti.
Bu hareketle Sultan Murad, artik imparatora hesap sorma zamaninin geldigini kendisine bildirmis oluyordu. Gerçekten de hazirliklar tamamlandiktan sonra Sultan Murad 1422 senesi Haziran ayinda önce on bin kisilik bir kuvvet ile Mihaloglu Mehmed Bey'i Istanbul çevresini vurmak üzere göndermisti. Bunun arkasindan da bizzat kendisi yirmi bin kisilik bir ordu ile hareket eder. 20 Haziran'da Istanbul önüne gelen ordu, Yildizlikapi'dan Haliç'e kadar sehri karadan kusatir. Osmanli donanmasi da bu kusatmada hazir bulunur. Osmanli ordusunda top ta vardi. Surlara hücum etmek ve onlari asmak için sur yüksekliginde ve hatta bazan ondan daha yüksek tekerlekli kuleler yapilmisti. Bu kusatma daha öncekilere göre çok daha çetin, zorlu ve sistemli olmustu.
Bu kusatma ile Istanbul altinci defadir Müslüman Türkler tarafindan kusatiliyordu. Kusatmalarin ilk dördü Yildirim Bâyezid, besincisi Musa Çelebi tarafindan yapilmisti. Bizanslilar, her kusatilmada, Türklerin basina yeni yeni gaileler çikarip kurtuluslarini sagliyorlardi. Bundan önceki kusatmalarin en siddetlisi, Yildirim Bâyezid'in son kusatmasi idi. Fakat Timur belasi, Türkleri büyük bir felakete ugratirken, Bizansi da dördüncü muhasaradan kurtarmisti. Böylece Timur, Bizans'in ömrünü yarim asir kadar uzatmis oluyordu.
Osmanlilarin muhasarasindan, Imparator kadar Bizans halki da korkuya düstügünden Istanbul'da halk arasinda bazi dedikodular yayilmaya basladi. Bunlarin basinda, Çelebi Sultan Mehmed zamaninda, Osmanlilara elçilik vazifesi ile gönderilen Bizans'in taninmis sahsiyetlerinden ve ayni zamanda saray tercümani olan Teologos Koraks'in bu sefer ayni vazife ile Murad'a gönderilmemis olmasi, saray nazirinin hilesine baglaniyordu. Bu sebeple Imparator Manuel, halkin süphesini ortadan kaldirmak gayesiyle Teologos Koraks'i Istanbul önlerinde çadirlarini kurdurmus bulunan Sultan Murad'a gönderdi ise de Koraks bir sey elde edemeyerek gerisin geriye dönmüstü.
Bizans halkinin çektigi korku ve içinde bulundugu endisenin derecesi, ortalikta dolasan dedikodu ve rivayetlerden de belli oluyordu. Önemli sahsiyetlere karsi itimatsizligin bir ifadesi olan bu rivayetler, bazi kimselerin iskence ile öldürülmesine sebep oluyordu. Nitekim Sultan Murad'a elçi olarak gönderilen Teologos Koraks'in öldürülmesi, böyle bir rivayetin sonucunda gerçeklesmisti. Buna göre Koraks, idareciligini kendisine vermek sarti ile Murad'a sehri teslim etme sözü vermisti. O, Piyi (Silivri) kapisini açmak suretiyle Murad'in sehre girmesini saglayacakti. Bu dedikodu, Teologos Koraks'in, Murad'in yanindan dönüsünde tahkir edilmesine sebep oldu. Saray tercümani olan Koraks, Imparatorun huzurundan çikarken muhafiz askerler bagirip çagirarak Koraks'in idamini isterler. El ve ayaklari baglanan Koraks, askerlere teslim edilir. Askerler, Koraks'in üzerine çullanip onun gözlerini oyup vücudunu birçok yerinden yaralarlar. Bundan sonra bir zindana atilan Koraks, üç gün sonra oldugu yerde ölür. Evi de yagma edilip atese verilir.
Bizans içerisinde böyle hadiseler cereyan ederken, Sultan Murad da sehri almak için esasli tedbirler aliyordu. Ordunun muhasarasi baslamadan önce Mihaloglu Mehmed Bey'in emrindeki askerler Istanbul çevresini vurmuslardi. Sonra bizzat padisah, ordunun basina geçerek kusatmaya basladi. Istanbul kara tarafindan tamamen sarilmisti. Sehrin surlarinin çikis kapilarinin karsilarina siperler kazdirildi. Bu siperler, gayet kalin, sert ve saglam kiris ile kalaslardan insa edilmis olup surlara dönük cephelerine ok, mizrak ve tas gülleye karsi agaç dallarindan sira halinde koruyucu mahiyette bir takim sedler ilave edilmisti. Öyle ki Türk ordusu, bu kuvvetli siperler sayesinde Bizans surlarini delip tahrip edecegine inaniyordu. Murad'in yaptigi bu muhasara, o ana kadar Osmanlilar'in yapmis oldugu en büyük ve en siddetlilerindendi.
Sultan Murad, askerlerini gayretlendirmek ve onlarin sayilarini artirmak için Istanbul ve hazinelerinin askerlere birakilacagini ilan ettirdi. Bu haber üzerine orduya pek çok yerden katilmalar oldu.
Kusatmaya, Yildirim Bâyezid'in damadi Emir Sultan adi ile bilinen Seyh Semseddin Buharî de bes yüz dervis ve muhibbani ile katilmisti. O, askerlerin arasinda dolasarak manevî nüfuzu ile onlari cesaretlendiriyordu. Bu arada iç murakebeye dalarak ve dua ederek Istanbul surlarinin Murad'in önünde açilacagi zamani bekliyordu.
Emir Sultan, sonunda çadirindan çikarak 1422 Agustos'unun 24 Pazartesi günü Kostantiniyye'nin düsecegini söyledi. Bazi kaynaklarin ifadesine göre Emir Sultan, dedigi gün ve zamanda bir savas atina binmis oldugu halde sehre dogru ilerler. Seyh kilicini kinindan çekip "Allah, Muhammed" diye haykirarak atini sürer. O, askerin basinda idi. Arkasindan Altinkapi ile Odunkapisi arasinda yani sehrin kara tarafindan surunu çevreleyen büyük hat üzerinde savas basladi. Bu hücum esnasinda Imparator Manuel ölüm döseginde idi. Oglu Ioannis, Sen Roman kapisini savunan askerin basinda idi. Kostantiniyye'nin bütün halki bu tehlikeli günde silah altinda idi. Kadinlar ve çocuklar kiliç yerine tirpan kullaniyor, fiçilarin altlarindan kendilerine kalkan yapiyorlardi. Savasin en kizgin zamanlarinda bir taraftan kopan "Allah" ve "Muhammed" nadalarina karsi, Bizanslilarin söyledikleri "Hiristos" ve "Panaiya" kelimeleri isitiliyordu. Günes batarken savas hâlâ sürüp gidiyordu. Sonunda Osmanlilar, ordugâhlarina döndüler. Bizanslilar, Müslümanlarin çekilmelerini gökten inen "Panaiya"nm (Hz. Meryem) görünüsüne baglamislardi. Öylesine ki o devir müverrihlerinden Kanano'ya göre bunu bizzat Emir Sultan da görmüstü.
Istanbul, bu kusatmada da feth edilemedi. Sultan Murad, ordusunu Istanbul surlari önünden çekip kusatmayi kaldirdi. Böylece Istanbul, Imparatorun entrikalari sayesinde bir defa daha Osmanlilarin elinden kurtulmustu. Imparator Manuel, Bizans'in bundan önceki muhasaralarinda oldugu gibi, padisahin basina yeni gaileler açarak hükümdarin dikkatlerini baska bir yöne çekmeye çalismis ve bunda muvaffak da olmustu. O, Sultan Murad'in küçük kardesi ve Hamideli (Isparta) Sancak beyi Mustafa Çelebi'yi tesvik ederek sehzadenin saltanat davasina kalkmasina sebep olmustu. Iste bu yüzden Sultan Murad, Istanbul muhasarasini kaldirmak zorunda kalmisti.
Takriben iki ay kadar süren bu muhasaranin kaldirilmasi için, hücum günü olan 24 Agustos 1422'de, burçlar üzerinde görüldügü ve Osmanlilar'in bundan dolayi kusatmayi biraktiklari iddia edilen kadin hayaleti, bir hikâyeden ileri gidemez. Hükümdari, muhasaradan vaz geçiren sebep ne Bizans'i kurtarmaya gelen Hz. Meryem, ne de Bizans'in güçlü bir sekilde karsi koymasidir. Kusatmanin kaldirilmasinin gerçek sebebi, hükümdarin küçük kardesi Mustafa'nin, saltanat dâvasina kalkisip Iznik'e kadar gelmis olmasidir.
KÜÇÜK MUSTAFA ÇELEBI'NIN ISYANI
Küçük Mustafa, Çelebi Sultan Mehmed'in oglu olup babasinin sagliginda henüz on üç yasinda iken Hamideli sancak beyligine tayin edilmisti. Küçük Mustafa, babasinin ölümünü müteakip, Murad'in Osmanli tahtina geçmesi üzerine, öldürülmek korkusu yüzünden Karamanoglu'nun yanina kaçmisti. Sultan Murad, Istanbul muhasarasi ile mesgulken Bizans Imparatoru'nun el altindan tesvik ve ugrasilan sonucunda Anadolu'da saltanat iddiasina kalkismisti. Imparator, kusatmadan kurtulmak için sehzadenin lalasi Sarabdar Ilyas'a mektuplar yazarak külliyetli miktarda altin göndermisti ki, bunlarla asker toplayabilsin. Is bu kadarla da bitmeyecek ve Imparator, Küçük Mustafa'yi Istanbul'a getirtecekti. Istanbul'a gelen Küçük Mustafa, Manuel ve onun çocuklari ile görüsür. bu görüsmede, muvaffak oldugu takdirde imparatora karsi yapacagi fedakârlik hakkinda teminat verdikten sonra Rumlarin verdikleri kuvvetlerle Anadolu tarafina geçerek faaliyetlere baslar. Bu faaliyetleri esnasinda, daha basindan beri Osmanlilar'la çekisen Karamanoglu'nun Turgutlu Türkmenleri ile Germiyanoglu'nun kuvvetleri de kendisine iltihak eder. Sehzade Mustafa bu sekildeki bir iddia ile ortaya çikmakla, babasinin vasiyeti hilafina hareket etmis oluyordu.
Mustafa, topladigi kuvvetlerle Bursa üzerine yürür. Fakat Bursa halki, sehri ve kaleyi Mustafa'ya teslim etmek istemez. Bu sebeple kendisine, memleketin ileri gelenlerinden Ahi Yakub ile Ahi Hoskadem'i elçi olarak gönderir. Bunlar, Mustafa'ya para ve hediyeler takdim etmek suretiyle onu
Bursa'yi almaktan vaz geçirmeye çalisirlar. Elçiler, Sehzade Mustafa'nin kendisine vezir yaptigi ve bütün bu olaylara sebep olan Sarabdar Ilyas ile de görüsürler. Heyet, Bursalilarin Sultan Murad'a bey'at ettikleri için ona sadakatla bagli kalacaklarini ve gerekirse sehri müdafaa edeceklerini söyler. Ayrica, bir Osmanli sehrinin Karamanoglu'nun kuvvetleri ile vurulmasinin da dogru olmayacagini anlatir. Sarabdar Ilyas, heyetin bu teklifini kabul edince, Mustafa'nin ordusu oradan ayrilip Iznik tarafina dogru harekete geçer.
Sehzade Mustafa, Iznik kalesini kirk gün kadar kusatma altinda tutar. Firuz Bey'in oglu olan kale muhafizi Ali Bey, gelismelerden Sultan Murad'i haberdar eder. Pâdisah, kaleyi sulh yolu ile teslim etmesini bildirerek Mustafa orada mesgulken kendisinin yetisecegini yazar. Ayrica, küçük sehzadeyi alet edip kullanan Sarabdar Ilyas'i da ondan ayirmaya çalisir. Bunun gerçeklesmesi için Sarabdar Ilyas'a adamlar göndererek kendisini Anadolu beylerbeyligine tayin edecegini bildirir. Sarabdar'a gelen adam, beylerbeyilik beratini da yaninda getirmisti. Bu makama karsilik Sultan Murad, Sarabdar Ilyas'tan çok önemli bir hizmet bekliyordu. O da kendisi gelinceye kadar Sehzade Mustafa'nin kaçmasina engel olup onu oyalamasi idi.
Sarabdar Ilyas, tiynetini bir defa daha ortaya koymustu. Vaktiyle Çelebi Mehmed'in taraftari iken Süleyman'in vaad ettigi menfaat karsiliginda derhal Çelebi Mehmed'i birakarak karsi tarafa geçmisti. Bu defa da saf degistirmekte bir sakinca görmemisti. Anadolu beylerbeyligine kondugunu ögrenince kendisinden istenen seyleri büyük bir ustalikla basardi.
Ali Bey, Sultan Murad'dan aldigi talimat üzerine muhasaranin kirk gün uzamasindan dolayi halka ve sehre hiç bir zarar gelmeyecegine dair yeminli söz aldiktan sonra teslim olur. Sarabdar Ilyas da aldigi beylerbeyilik müjdesi üzerine sehirden ayrilmaz. Çandarlizâde Ibrahim Pasa'nin sarayina yerlesen Küçük Mustafa, timar ve memuriyetler vermek suretiyle hükümdarligini ilan etmis oluyordu. Böylece Osmanli mülkünde, yeniden ikinci bir hükümdar tehlikesi belirmisti. Âsikpasazâde bu hükümdarligi su ifadelerle nakleder:
"Iznik'te, Ibrahim Pasa'nin sarayina kondular. Etraftan gelip timar isteyene timar dahi verdiler. Hüküm ve hükümet ettiler."
Sultan Murad, bütün gücü ile Istanbul'u kusatip feth etmek üzere iken, kardesi Küçük Mustafa'nin faaliyetleri üzerine, bazi tedbirler alarak kusatmayi kaldirmak zorunda kalir. Çünkü kardesinin hareketleri, memleketi ikiye bölmeye yönelikti. Bu ise daha tehlikeli bir durum arz ediyordu. Onun için derhal Gelibolu yolu ile Anadolu'ya geçip Iznik üzerine yürür. Sultan Murad'in bu yolculugu devam ederken Sehzade Mustafa'nin, Iznik'te kalmasini tehlikeli bulan Germiyan ve Turgutlu kuvvetlerinin komutanlari, onu buradan uzaklastirmaya çalisirlar. Onu tehlikeden korumak için Karaman, Germiyan veya Istanbul'a götürmek istedilerse de daha önce Sultan Murad'dan beylerbeyilik beratini almis olan Sarabdar Ilyas, çesitli bahaneler ileri sürerek buna mani olur.
Sultan Murad'in ordusu, yola çikisinin dokuzuncu günü gece geç saatlerde Iznik'e gelir. Henüz uyku mahmurlugunu atamamis ve Mustafa'ya bagli olan askerlerin saskin bakislari arasinda, sabahin erken saatlerinde açilan kapilardan Iznik'e girilir. O anda hamamda bulunan Küçük Mustafa, Mihaloglu tarafindan yakalanmak üzere iken Mustafa'nin beylerbeyi olan Taceddinoglu Mahmud Bey, efendisine bir at bulup onu kaçirmak ister. Fakat bunda muvaffak olamaz. Ama Mihaloglu'nu durdurup onunla vurusmaya baslar. Taceddinoglu ile Mihaloglu arasinda baslayan bu vurusma sonunda, her seyi idaresi altinda bulunduran ulu hakimin (Allah) ecel hükmü, Mihaloglu'nun sehadet beratini kanla yazip hakkini teslim eyleyecektir. Nitekim, attan düsürülen Mihaloglu ölümcül bir yara alir. Bundan bir kaç gün sonra da vefat eder. Mihaloglu'nu atindan düsürüp ölümüne sebep olan Taceddinoglu Mahmud Bey, daha sonra saklandigi yerde yakalanip Mihaloglu'nun adamlarina teslim edilecek ve onlar tarafindan öldürülecektir.
Sultan Murad'in, Iznik'i kusattigi ve Taceddinoglu ile Mihaloglu'nun vurustugu sirada firsat kollayan Sarabdar Ilyas, Mustafa Çelebi'yi yakalayip Murad'in, sehrin önünde bulunan Mirahor basisina teslim eder. Âsikpasazâde bu olayi da söyle verir:
"Bunlar bunda cenkte iken Sarabdar Ilyas, Mustafa'yi tuttu kucagina aldi. At üzerinde Mustafa "Hey lala, beni niçin tutarsin?" Hain Ilyas "Kardesine ileteyin" der. Mustafa "Beni kardesime iletme kim kardesim bana kiyar." der. Sarabdar Ilyas sakin oldu. Aldi gitti Hüdavendigar'a karsi iletti." Mustafa, padisahin emri ile Iznik disinda bir incir agacinin dibinde bogdurularak cesedi Bursa'ya gönderildi. Sehzade Mustafa, Bursa'da babasinin türbesine defn edildi.
Görüldügü gibi Küçük Sehzade Mustafa Çelebi hadisesi, amcasininkinden daha kisa ve daha kolay bir sekilde halledilmis oldu. Ikinci Murad, Istanbul muhasarasini kaldirmakla, kardesinin fazla taraftar toplamadan hakkindan gelip kendisine birakilmis olan Osmanli tahtini emniyete almak istiyordu. Onun, vakit kayb etmeden isyani ortadan kaldirmaya tesebbüs etmesi, memleketin ikiye bölünmesini ve beyhude yere kardes kaninin akitilmasini önlemis oldu. Böylece, Bizans'in bu son oyunu da basarisizlikla son bulmus, ama olan aldatilmis bulunan zavalli Küçük Sehzade Mustafa'ya olmustu. Bizans'tan menfaat temin eden ve küçük sehzadenin öldürülmesine sebep olan Sarabdar Ilyas ise yaptiklari için:
"Suretâ ben günahkâr oldum. Illa bu ikisi vilayette olsa zarar-i âmmdir. Ve biri dahi bu kim, ben efendim ogluna yaramaz is etmedim. Bu dünyanin murdarina bulasmadan sehid ettirdim. Ve hem cemi-i âlem rahat oldu. Ve hem bizden önden gelenler bu kanunu koymuslar" diyerek yaptigi fenaligi tevile çalismistir.
Sultan Murad, Sehzade Küçük Mustafa'nin gailesini bertaraf etmekle birükte benzer bir tehlikenin daha mevcud oldugunun farkinda idi. Bir daha kardes kaninin akitilmamasi ve ülkenin, Bizans gibi entrikaci bir devlet ile, varligini Osmanlilar'in zayiflamasina baglayan Karaman gibi bir beyligin oyuncagi haline gelmemesi için henüz ortaya çikmadan bu tehlike ve fitnenin ortadan kaldirilmasi gerekiyordu. Bunun için Sultan Murad, tarihi henüz kesin olmayan bir zamanda, Tokat kalesinde tuttugu Mahmud ve Yusuf adlarindaki iki kardesinin gözlerine mil çektirip onlari kör ettikten sonra anneleriyle birlikte Bursa'ya getirir. Idareleri için de kendilerine yüksek seviyeden maas baglatir.
CANDAROGLU ISFENDIYAR BEY ILE OLAN MÜCADELE ve IDARÎ DÜZENLEME
Karamanogullari'ndan sonra Anadolu Beylikleri'nin en kuvvetlilerinden plan Candarogullari, Karamanlilar gibi Osmanlilar'in en zor ve sikintili anlarindan faydalanmaya çalisan beyliklerden biri idi. Nitekim Candaroglu Isfendiyar Bey, Sultan Ikinci Murad'in amcasi Mustafa ve küçük kardesi Mustafa Çelebi'lerie mesgul oldugu ani firsat bilerek ondan yararlanmaya çalisarak Tosya, Çankiri ve Kalecik'i geri almisti. Halbuki buralar, daha önce Çelebi Sultan Mehmed zamanindaki gayretler sonucunda elde edilmis olup Osmanli himayesinde kalmak sartiyle Isfendiyar'in oglu Kasim Bey'e verilmisti. Isfendiyar Bey'in geri aldigi bu yerler, Osmanlilarin taraftan olan oglu Kasim'a ait yerlerdi. Isfendiyar Bey, bu topraklan almakla da yetinmeyip Tarakli Borlu denilen Safranbolu'yu alip Bolu'ya dogru uzanmisti. Bu arada Kasim Bey de Iznik hareketi esnasinda kaçip Sultan Murad'in yanina gelmisti. Sultan Murad, Küçük Sehzade Mustafa Çelebi olayini halledince Isfendiyar'a karsi kuvvet gönderdi. Kasim Bey de Osmanli kuvvetleri ile birlikte bulunuyordu. Osmanli ordusu Bolu'ya geldigi zaman Isfendiyar Bey'in ordusundaki Kasim Bey taraftarlari, efendilerinin bulundugu Osmanli ordusunun saflarina katilirlar. Böylece Isfendiyar Bey, büsbütün sarsilir. Bununla beraber savasi kabul etmekten baska çaresi de kalmamisti. Bu sebeple Bolu ile Gerede arasinda yapilan savasta maglub olup bozguna ugrar. Muharebenin karisikligi arasinda kendi Kapicibasisi Yahsi Bey tarafindan basina vurulan bir "bozdogan"la kulagi sagir olur. Zorlukla Sinop kalesine siginan Isfendiyar Bey artik sagirdi.
Candaroglu'nu takib eden Osmanli kuvvetleri, Kastamonu ile Bakir Küresini zapt ederler. Isfendiyar Bey, küçük oglu Murad Bey baskanliginda bir heyet vasitasiyle baris istemek zorunda kalir. O, bu barisi saglamak üzere Osmanli devlet adamlarina da ayri ayri mektuplar yazarak tavassutlarini ister. Bu arada torununun (Ibrahim Bey'in kizi) padisah tarafindan nikahlanmasini da teklif eder. Sultan Murad'in adamlari, barisilmasi için hükümdarlarina ricada bulunurlar. Bunun üzerine Sultan Murad, sulh yapmayi kabul etti.
Bu antlasma geregince Kasim Bey'e yerleri tekrar geri verilecek, Osmanlilarin aldiklari Kastamonu ile Bakir Küresi Isfendiyar Bey'e iade edilecekti. Fakat Isfendiyar Bey, Bakir Küresi hâsilatindan büyük bir kismini
Osmanli Devleti'ne verecek ve gerektigi zaman da Osmanli ordusuna asker gönderecekti (827 H./1423 M.).
Sultan Murad, bundan sonra bazi idarî tasarruflarda bulunup ondan sonra Edirne'ye dönmeye karar vermisti. Hükümdar ilân edildigi zaman henüz on sekiz yaslarinda bulunuyordu. Karsisinda da tehlikeli ve kuvvetli bir rakip olarak amcasi Mustafa vardi. Hükümdarliginin ilk senesi ümidsiz denecek kadar korkunçtu. Bununla beraber etrafinda ve kendisine sâdikane bir sekilde bagli olan Bâyezid, Ibrahim, Haci Ivaz Pasalarla Mihaloglu Mehmed Bey ve Kara Timurtas Pasa'nin vezirlik rütbesine kadar çikartilmis olan ogullan Ali, Umur ve Oruç Bey'ler bulunuyordu.
Daha önce de görüldügü gibi Bâyezid Pasa, Mustafa Çelebi hadisesinde Rumeli Beylerbeyi oldugu için onun üzerine gönderilmis, sonunda Düzme Mustafa tarafindan katl edilmisti.
Sultan Murad, küçük sehzade Mustafa Çelebi olayini halledince vezirleri ile maiyetindeki bazi mühim sahsiyetler arasinda mevcut rekabet ve geçimsizliklerin farkina varir. Devlet merkezinde fazla nüfuz sahibi kimselerin varligini kendi kudret ve hâkimiyeti için bir engel telakki etmis olmali ki, bunlarin bir kismini yeni vazifelerle merkezden uzaklastirma ihtiyacini duyar. Sultan Murad, Rumeli'ye dönmeden önce bu isi halletmeliydi. Bunun için Kara Timurtas Pasa'nin ogullarindan Umur Bey'i Kütahya'ya, Ali Bey'i Saruhan (Manisa) sancak beyligine gönderir. Oruç Bey'i de Anadolu Beylerbeyi yapar. Padisah, kendi lalasi olan Yörgüç Pasa'yi da Rumiye-i sugra valisi olarak Amasya'ya gönderir. Evrenoszâdeler ile Pasa Yigit oglu Turahan Bey ve Gümlü oglu gibi Rumeli beylerinin harp zamaninda padisahin maiyetinde birlesmeleri hariç baska zamanlarda Rumelideki vazife yerlerinde bulunuyorlardi. Onun için Rumeli beylerini ilgilendiren bir tedbire lüzum yoktu. Böylece divanda sadece Ibrahim Pasa ile Haci Ivaz Pasa kalmislardi.
Bu defa da iki vezir arasinda nüfuz rekabeti bas göstermisti. Vezir-i A'zam Ibrahim Pasa, devletin kurulusu ile birlikte hizmete giren Çandarli hanedanindan olup babasi Hayreddin ve biraderi Ali Pasa'lar da bu vazifede bulunmuslardi. Ibrahim Pasa, Çelebi Sultan Mehmed'e olan sadakati ve tehlikeli zamanlardaki hizmeti ile taninmis olup Çelebi Mehmed zamaninda kadiaskerlik ve ikinci vezirlikte bulunmustu. Bâyezid Pasa'dan sonra birinci vezir olmustu.
Haci Ivaz Pasa da Çelebi Mehmed'in bütün savaslarina istirak etmis, Karamanog'lu'nun Bursa'yi muhasarasi sirasinda burayi müdafaa ve muhafazada sebat göstermisti. Mustafa Çelebi hadisesinde aldigi tedbirler ve yazdigi mektuplarla Mustafa Çelebi kuvvetlerinin dagilmasina sebep olmustu. Bu bakimdan büyük hizmetleri olan degerli bir sahsiyetti. Çelebi Mehmed zamaninda hürmet görmüs, Yesil Camiin plânlarini tertip ederek disardan memlekete sanatkârlar getirtmisti.
îste bu iki degerli vezir arasindaki rekabet, Haci Ivaz Pasa'nin sahneden çekilmesine sebep olmustu. Haci Ivaz Pasa'nin kul (yeniçeri) ile gizli münasebetlerde bulundugu, padisaha suikast yapacagi ve divana silahla geldigi Sultan Murad'a haber verilir. Bir gün divanda Padisah, Haci Ivaz Pasa'nin gögsüne eliyle dokunarak içinde zirh bulundugunu anlayip sebebini sorunca Haci Ivaz Pasa buna cevap veremez. Bu durum, söylenenlerin dogru olabilecegini hatirlattigi için gözlerine mil çekilmek suretiyle Bursa'da ikamete mecbur edilir. Bu olayin hangi tarihte oldugu kesin olmadigi gibi, hadisenin bir at gezintisi sirasinda cereyan ettigine dair rivayetler de bulunmaktadir. Bu hadiseden sonra Ibrahim Pasa rakipsiz kalmis ve padisahin kendisine tam anlamiyla güvenmesinden dolayi tamamen müstakil imis gibi is görmüstür. Haci Ivaz Pasa ise hicretin 831 (1428) yilinda Bursa'da vefat etmistir. Cenazesi Pinarbasi'nda Kuzgunluk mevkiine defn edilmistir.
Bu idarî düzenlemeden sonra padisah, Gelibolu üzerinden yeniden Rumeli'ye geçip Edirne'ye gelir. Sultan Murad, saltanatinin buhranli geçen ilk yillarini geride birakip devlet islerini idarî ve siyasî bir düzene kavusturduktan, ülke ve halkin problemlerine çözüm yollari bulduktan sonra biraz rahat bir nefes almaya baslar. Çünkü artik içerde taht kavgasina yeltenip ülkeyi bölünme noktasina getirecek kimse kalmamisti. Disariya göre ise Sultan Murad'in gücü, kendisinden çekinilir bir kuvvete ulasmisti. Bu bakimdan artik evlenip rahat bir nefes alabilirdi. Zira Isfendiyar Bey'in, bizzat padisaha vermeyi teklif ettigi torunu Hatice Alime Hanim'la evlenme zamani gelmisti. Bu sebeple padisah, gelini almak üzere Isfendiyar Bey'in sarayina Çasnigirbasi Elvan Bey, Tavasi Serafeddin Pasa ile Reyhan Pasa; kadinlardan Halil Pasa'nin dul esi ve padisahin Sah Ana diye hitab ettigi Germiyanoglu Yakub Bey'in hanimi ile daha birçok erkek ve kadini külliyetli miktarda mal ve esya ile gönderir. Bunlar "mihr-i muaccel"i takdim edip gelini getireceklerdi. Kastamonu'da sölenler tertipleyen Isfendiyar Bey de gelenleri rütbelerine göre agirlayip bir nice ikramda bulunur. Orada akd edilen dügün merasiminden sonra Isfendiyar Bey, torununu Halil Pasa ile Germiyanoglu Yakub Bey'in hanimlarina teslim ederek büyük bir merasimle ugurlar. Hicretin 828 (1424) yilinda gerçeklesen bu dügünün, Sultan Murad bakimindan Edirne'de mi yoksa Bursa'da mi yapildigi kesin olarak tesbit edilebilmis degildir. Zira kaynaklardan bir kismi bunun Edirne'de, bir kismi da Bursa'da olduguna dair bilgi vermektedir. Bazi kaynaklar ise Sultan Murad'in bulundugu yeri zikr etmezler. Uzunçarsili, Sultan Murad'in nikahladigi kizin adinin Hatice Sultan oldugunu hicrî, 906 (M. 1500) tarihli bir vakfiyesi bulundugundan, kabrinin Bursa'da Kükürtlü Kaplicasi'nin yakinindaki Hatice Sultan Türbesi denilen büyük bir türbede oldugunu, orada daha baska kabirlerin de bulundugunu, ne türbe kapisinda ne de diger kabirlerde bir kitabenin bulundugunu nakleder.
Sultan Murad, evlendigi yil içinde kiz kardeslerinden üçünün de dügünlerini yaptirir. Hemsirelerinden Sultan Hatun'u Isfendiyar Bey'in oglu Kasim Bey'e, Ayse Hatun'u bilahare Varna muharebesinde sehid düsecek olan Karaca Bey'e, Ayse Hatun'u da Çandarlizâde Ibrahim Pasa'nin oglu Mahmud Bey'e nikahlamisti. Bu dügünler vesilesiyle büyük ziyafetler veriliyor, fakir ve yoksullar doyuruluyor, dügüne istirak eden herkese ihsanlarda bulunuluyordu.
RUMELI'DE ISTIKRARIN saglanmasi
Candaroglu Isfendiyar Bey üzerine yapilan harekâti firsat bilen Eflâk voyvodasi Drakul, Silistre'yi geçip Osmanli topraklarina taarruz etmisti. Sultan Murad'in emri ile bu taarruza karsilik olmak üzere Firuz Bey de Eflâk'a siddetli bir akin yapmisti. Bu akinda Firuz Bey, Drakul'u maglub etti. Maglub olan Drakul iki senelik haraca karsilik bir miktar para ve bazi hediyeler verecegini taahhüd etti. Bu maglubiyetle Drakul, barisa zorlanmisti. Sultan Murad'in Anadolu'dan Edirne'ye gelmesi üzerine Drakul iki oglu ile birlikte bizzat Edirne'ye gelmis ve bagliligini arz edip iki yillik vergisini de takdim etmisti. Bunun üzerine yaptiklarina göz yumulan Drakul, yerinde kalmak üzere ülkesine gönderildi. Ama iki oglundan biri (veya ikisi) de rehin olarak Osmanli sarayinda alikonmustu. 1424 yilinda gerçeklesen bu barisla bölge nisbeten rahat ve huzura kavusmus oluyordu.
Bölgede istikrarin saglanmasina tesir eden âmillerden biri de süphesiz ki Bizans'la varilan antlasmadir. Gerek Düzme Mustafa, gerekse Küçük Mustafa olaylarini çikarip Sultan Murad'i ve ülkesini bir hayli yoran, kardes kaninin akitilmasina sebep olan Bizans, artik yapacak bir sey bulamadigi için Osmanlilar'la iyi geçinmek ihtiyacini hissetmisti. Zira aksi takdirde kendi ülkesi ve imparatorluklari tamamen elden gidebilirdi.
Bu dönemde, Bizans Imparatoru Manuel, henüz hayatta ise de çok yasli oldugundan sekiz dokuz seneden beri bütün isleri saltanat ortagi olan oglu VIII. Ioannis görüyordu. Ioannis, daha kötü bir duruma düsmemek için Sultan Murad'a müracaatla baris yapmak istedigini bildirir. Bunun için elçi olarak Lukas Notaras, Melahrinos ve Bizans tarihçisi Françes'i Sultan Murad'a gönderir. Yapilan anlasma geregince Bizans, her sene Osmanli hazinesine üçyüz bin akça veya otuz bin duka altini vermeyi kabul ettigi gibi, Misivri ve Terkos mintikalari hariç olmak üzere, daha önce Bizanslilara geçmis olan Karadeniz sahilindeki bütün yerler ile Selanik havalisinde bulunan Situnion ve Ustruma (Karasu) taraflarina ilaveten, Osmanlilar'in Zeytin dedikleri Izdin'i de terk ediyordu (28 Subat 1424).
Yine 1424 senesinde Sirp despotu Istefan (Etyen) Lazareviç, Edirne'ye gelip eski dostluk antlasmasini yeniledi. Onunla birlikte bir Türk heyeti Alman Imparatorlugu'na seçilmis olan Macar Krali Sigismond'u tebrike ve iki yillik bir mütareke müzakeresinde bulunmak için gönderildi. Buna göre Osmanli heyeti, hem Sigismond'un imparatorlugunu tebrik edecek, hem de iki yillik bir mütareke imzalayacakti. Osmanli hükümdari bu heyetle birlikte kiymetli hediyeler de göndermisti. Sigismond tarafindan kabul edilen Osmanli heyeti ile iki yillik bir baris antlasmasi imzalanir. Bu akitten sonra Sigismond, Osmanli padisahina ayni sekilde hediyeler gönderir.
Rumeli'de istikrarin saglanmasina sebep olan anlasmalar yapildiktan ve bölge harpsiz bir döneme girdikten sonra artik Anadolu'daki pürüzlerin ortadan kaldirilmasina sira geliyordu.
Çelebi Sultan Mehmed'in vefati ve iki Mustafa Çelebi'nin isyanlari zamaninda, daha önce Osmanli sarayinda rehin bulunan Mentese Beyi Ilyas Bey'in iki oglu Leys ile Ahmed kaçarak memleketlerine gelmis ve hükümdarlik yapmaya baslamislardi. Rumeli'deki durumu düzene sokan Sultan Murad, Mentese tarafina gelerek bu iki kardesi elde edip Tokat kalesine gönderdikten sonra beyligi tamamen ilhak etmisti. Hicrî 829 (M. 1425) tarihinden itibaren bu beylik artik tarihe karismisti.
IZMIROGLU CÜNEYD BEY'IN AKIBETI
Kaynaklarda Izmiroglu, Aydinoglu, bazan da Kara Cüneyd diye adlandirilan bu beyin babasi olan Ibrahim, Yildirim Bâyezid tarafindan Izmir'e subasi olarak tayin edilmisti. Ankara savasi sonrasinda çikan kardes kavgalari esnasinda Cüneyd Bey, önce Isa Çelebi'ye yardim etmis, arkasindan da Süleyman Çelebi ile birleserek onun tarafindan Ohri sancak beyligine getirilmisti. Kardesler arasindaki mücadeleden istifadeyi düsünen Cüneyd Bey'in bu dönemdeki faaliyetlerinden ilgili bölümlerde bahsedilmis ve hakkinda bilgi verilmisti.
Daha önce de temas edildigi gibi Cüneyd, Mustafa Çelebi (Düzme Mustafa) kuvvetleri ile Ulubat suyu kenarina kadar gelmisti. Burada, Sultan Murad tarafindan tatmin edilip Aydin beyligine döner. Bundan sonra bütün gayretiyle eski Aydinogullan topraklarini tamamen elde etmeye çalisir. Böylece Anadolu birligini yeniden bozma faaliyetlerine ön ayak olur. Osmanlilara olan bagliligi red edip Osmanli idarecileri ile ugrasmaya baslar. Bunun üzerine Sultan Murad, onu yola getirmek maksadiyla yeni Aydin ili beyi Yahsi Bey ile Anadolu Beylerbeyi Oruç Bey'i vazifelendirir. Ancak bu beyler Cüneyd'e karsi bir basari elde edemezler. Bu son muvaffakiyet üzerine Aydin Bey'i olarak harekete geçen Cüneyd, Anadolu beylerini ve Bizans'i Osmanlilar'in aleyhine tahrike baslar. O, bununla da yetinmeyerek Venedik ile de ticarî ve siyasî münasebetlere girisir. Bununla beraber Sultan Murad'in Anadolu Beylerbeyligine tayin ettigi Hamza Bey, bu meseleyi ciddi bir sekilde ele alarak Halil idaresinde gönderdigi kuvvetler, Cüneyd'i Akhisar civarinda maglub edip onu sigindigi Ipsili kalesinde kusatirlar. Cüneyd, Karamanoglu Ibrahim Bey'in yardimlarini saglamak maksadiyla gizlice onun yanina gidip bir miktar Karaman askeri ile döndüyse de, bilahare bu yardimci kuvvetlerin kaçmasi sonunda Sisam adasinin karsisinda bulunan Ipsili kalesinde oglu Bâyezid ile birlikte tutunmaya çalisir. Bu arada Bizans Imparatoru VIII. Ioannis ve Venedik ile temasa geçerek yeni bir saltanat müddeisini Selanik'e geçirip Rumeli'nde isyan çikarmayi tasarlar. Fakat Murad Bey, Cenevizliler'den kiralanan gemiler ile onu deniz tarafindan da sIkIstirdigmdan vaziyeti gittikçe kötülesmeye ve artik müdafaada bulunamayacak bir duruma gelir. Bunun üzerine Hamza Bey'e teslim olmak zorunda kalan Cüneyd, kanina girdigi insanlara karsilik 1425 yilinda öldürülür. Çanakkale hapishanesinde bulunan oglu Kurt Hasan ile kardesi Hamza Bey de ortadan kaldirilarak soyuna son verilir.
KARAMANOGLU MEHMED BEY'IN ANTALYA'YI KUSATMASI VE OGLU IBRAHIM BEY'IN OSMANLI HIMAYESINE GIRMESI
Ankara Muharebesi'nden sonra Timur tarafindan yeniden kurulan Karaman Beyligi'nin basina Alaeddin Ali Bey'in oglu Mehmed Bey tayin edilmis, kardesi Bengi Ali Bey de Mehmed Bey'in hâkimiyeti altinda olmak sartiyla Nigde ve havalisine getirilmisti. Mehmed Bey, Osmanlilar'dan çekindigi için bir ara Memlûk sultaninin himayesini kabul etmisti. Fakat Memlûk Devleti'ne ait bazi yerlere el uzattigi için o devletle de arasi açilmisti. Gerçekten de Tarsus kusatmasi yüzünden Memlûklularla arasi açilan Karamanoglu Mehmed Bey, önce Nigde'ye hâkim bulunan kardesi Bengi Ali Bey, sonra da Dulkadiroglu Nasirüddin Mehmed Bey'le giristigi mücadeleyi kayb etmis ve Dulkadirliler tarafindan esir alinarak Kahire'ye gönderilmisti. Memlûk Sultani Melik Müeyyed Seyh, gerek Bursa'da, gerekse Tarsus ve Kayseri'de giristigi taskin hareketlerinden dolayi Karamanoglu Mehmed Bey'i azarlayip hapse attirmisti. Onun yerine de Karaman hükümdari olmak isteyen Nigde hâkimi Bengi Ali Bey'i destekleyerek onun hükümranligini tanimisti. Böylece Bengi Ali Bey, Karaman hükümdari olmustu. Fakat Memlûk sultani Melik Müeyyed'in ölümünden biraz sonra hükümdarligi elde eden Seyfeddin Tatar, Mehmed Bey'i serbest birakarak memleketine gönderir. Bengi Ali Bey, Mehmed Bey'in idareyi tekrar ele geçirmesi üzerine yeniden Nigde'ye çekilir.
Bilindigi gibi Ankara Muharebesi'nden sonra Antalya ve Korkuteli ile civari, Timur tarafindan Hamidoglu Osman Bey'e verilmisti. Osman Bey, Antalya'yi Osmanlilar'dan alamamis ise de Korkuteli taraflarinda hüküm sürüyor ve Antalya'yi da elde etmek için çare ariyordu.
Gerek Çelebi Sultan Mehmed'in ölümü, gerekse Mustafa Çelebiler isyanin, meydana getirdigi karisikliklardan istifade etmek isteyen Hamidoglu Osman Bey, Antalya'yi zapt etmek istemis, fakat bu ise tek basina gücünün yetmeyecegini anlayinca Karamanoglu ile birlikte hareket etmeye karar vermisti.
O dönemde, Osmanlilarin Antalya Sancak beyi olan Firuz Bey oglu Hamza Bey, bu birlesmeye mani olmak ve dolayisiyla sancagini kurtarmak için henüz iki kuvvet birlesmeden önce Korkuteli'nde bulunan Osman Bey'in kuvvetlerine baskin yapmis, Hamidoglu da bu müsademe esnasinda öldürülmüstü. Bu olaydan sonra Karamanoglu Mehmed Bey, Antalya önüne gelip kaleyi karadan kusatmisti. Bu sirada kaleden atilan bir gülle, Karamanoglu'na isabet ederek ölümüne sebep olmustu. Böylece Antalya, hem muhasara hem de isgalden kurtulmustu. Karaman ordusunda bulunan Mehmed Bey'in büyük oglu Ibrahim Bey, babasinin cenazesini alarak Karaman ordusuyla birlikte dönmüs ve Mehmed Bey'in cenazesini Larende'ye (Karaman) defn etmisti (27 Safer 826/9 Subat 1423).
Mehmed Bey'in ölümü üzerine yaninda bulunan ogullarindan Ali Bey, aralarindaki saltanat rekabeti yüzünden askerin Ibrahim Bey'i istedigini görünce kaçip Antalya kalesine siginir. Ibrahim Bey ve diger kardesi Isa Bey ise babalarinin cenazesini alip memleketlerine dönerler. Fakat Mehmed Bey'in kardesi Bengi Ali Bey, kardesinin öldügünü ögrenince Konya'ya gelip hükümdarligini ilân etmisti. Bunun üzerine Ibrahim ve Isa Beyler, babalarinin cenazesini defn ettikten sonra Osmanlilar'a siginmak zorunda kalmislardi.
Bu arada Antalya sancak beyi olan Hamza Bey de Karamanoglu Mehmed'in ölümünü ve Antalya'nin kurtuldugunu, kendisine iltica etmis olan Mehmed Bey'in oglu Ali Bey'le Sultan Murad'a arz etmisti.
Ibrahim Bey, amcasi Bengi Ali Bey'in yerine hükümdar olmak üzere Sultan Murad'in yardimini istemisti. Sultan Murad, eskiden beri aralarinda bulunan akrabaligi kuvvetlendirmek için Ibrahim Bey'le kardesleri Ali ve Isa'ya birer kiz kardeslerini vererek onlari kendine baglamaya çalisir. Osmanli siyasetine uygun düsen bu davranisla Sultan Murad, aradaki eski düsmanliklari ortadan kaldirmayi hedefliyordu. Bu düsmanligi tamamen yok etmek için onlarin her birine Rumeli'nde birer sancak da vermisti. Bu arada Ibrahim Bey'e kuvvet verip onun Konya ve Larende üzerine yürümesini saglayan Sultan Murad'in bu kuvveti sayesinde Ibrahim Bey, amcasini kaçirip Konya'da Karaman Beyligi'ne hâkim oldu. Fakat bunun karsiliginda da daha önce Osmanlilara ait olup Timur tarafindan Karamanogullari'na verilmis olan bazi yerleri (Hamideli Beysehir) eski sahiplerine yani Osmanlilar'a terk etmeye razi oldu (1424).
Sultan Ikinci Murad, gerek Rumeli, gerekse Anadolu'da kismen baris, kismen de mücadelelerle sagladigi sükûnetin devam etmesi için daha bazi islerin yapilmasi gerektigine inaniyordu. Nitekim Amasya, Tokat ve Canik havalisindeki yerlerde bir takim küçük Türkmen aile ve asiretleri vardi. Bunlar, gerek bulunduklari kalelerinin sarp olusu, gerekse devletin baska bölgelerde mesgul olmasindan istifade ile zaman zaman çevrelerini vurup eskiyalik ediyorlardi. Halk, bu yüzden bir hayli sIkInti çekiyordu. Hatta Solakzâde'nin ifadesine göre, insanlar bunlarin yüzünden evlerinden çikamaz hâle gelmislerdi. Bunlarin normal bir hale gelmesi ve geregi gibi idareleri devleti bir hayli mesgul ediyordu. Bu yerli Türkmen ailelerinden bir kismi, Ankara muharebesinden sonra Çelebi Sultan Mehmed tarafindan ortadan kaldirilmis ise de büyük bir grubu faaliyetlerine devam ediyordu. Sultan ikinci Murad, lalasi Yörgüç Pasa'nin faaliyetleri sonucunda bunlarin büyük bir kismini ortadan kaldirmaya muvaffak olmustur.